Kaldırımlarda yürümek ile bazen iktidar, iktidarsızlaşır.
O yürümek bazen bir demokratik haktır,
Bazen içinden unutulmaz bir öyküyü düşünmektir, bazen dünyadan uzaklaşmayı düşünmektir.
Bazen bir kadın ile erkeğin bu defa olsun diye düşünmesidir.
Kaldırımlarda yürümek bir iktidardır. Var olan her şeye karşı bir iktidar, topla tüfekle değil, barışla, gülümseme ile yürümek, bazen göğsünü şişirerek mutlulukla yürümek.
Bu insanın kendisine dair bir iktidardır.
Aslında iktidar olmayan iktidardır. İktidar fikrinin çözülüşüdür.
Öyle ya, her türlü iktidar bu güzelliğe çözülür. Bu özgürlüktür, nefes almak özgürlüğü gibi bir özgürlük…
Nefes almayı bilmek mümkündür…
Bazen kimsenin anlamadığı bir eylemdir. Bazen bir hedeftir, ya yürüyüş menzili ya da derin bir dalışa atlar gibi kararlılıktır bazen…
Ama yenilenmedir, dostluktur, hayatla kurulan, çevre ile kurulan bir iyimserliktir.
Zaman bunu ortadan kaldırmaz, gri kaldırımlarda özgürdür, bu da bilinecek..
Her yürüyüş özgürleştirir, oturursun kaldırımın bir köşesine Spinoza’yı düşünürsün, diğer köşesinde aşk vardır.
Hep söylendiği gibi, kalbin atışı gibi, sevmeyi kabullenmek gibi. Daima güzel olanı bırakmazsın.
Ama iktidarlar daima sorunlu, daima baskılı, daima güce tutkulu, daima ezici…
Ayrılığı bilmeyen insan yüzü nasıl yüzdür? Nasıl bakar gözlerinin içine, nasıl yürür o iktidarsız kaldırımlarda…
Dur demek, sus demek, görme demek mümkün değil, aklının yine yangınlara dönen o eski ormanlarında…
İnsan olmanın sanatını kurmak gerek,
Kaldırımların iktidarında bulunman gerek….