BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak Suriye konusunda doğru bir yorum yaptı ve “Türkiye’nin son dönemlerde ‘müdahale yanlısı’ bir tavır sergilediğini” söyleyerek sordu; “Bu uçak hangi görev için havalandı, nereye gidiyordu, hedefi neydi? Kendi uçağının 7-8 saat akibetinin ne olduğunu açıklayamayacak durumda olan bir iktidarın bu kadar müdahale yanlısı ve heveskar olması Türkiye’yi büyük bir bataklığa sürükleyecek kadar güçlü bir tehlikedir”..

Benzer bir soruyu dün Başbakan Erdoğan’la Suriye konusunda toplantıya katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu görüşmeden önce sordu; “Neden Suriye ile savaşın eşiğine geldik, cevap aranması gereken soru budur”.. Toplantıdan sonra ise Kılıçdaroğlu “Türk uçağına Suriye tarafından doğrudan ateş edildiğini, bu saldırının Hükümet’in Suriye politikasına misilleme olduğunun anlaşıldığını” söyledi.

SAVAŞACAK MIYIZ, YUTACAK MIYIZ?

“Kimse Türkiye’nin gücünü ve caydırıcılığını test etmeye cüret etmemeli. Türk dış politikası işi bu noktalara getirecek bir çizgide olmamalıdır” dedi ve “Bu görüşmede kamuoyunun bilgisi dışında bir bilgi verilmediğini” vurguladı.

Şimdi Suriye’nin uçağımızı bilerek düşürmesinden sonra ne yapacağız gerçekten? Rusya ve İran’ın da Suriye’nin yanında yer alacağı bir savaşa mı atlayacağız yoksa düşürülen jetimizi ve kaybedilen pilotlarımızı sineye çekip hakareti de yutacak mıyız? Biz tehditler savurduk, adam cevap olarak vurdu, ne olacak şimdi? Dış politika bunların hepsinin hesabını gerektirir ki ayıptır söylemesi bizler de “savaş çıkar, dikkat edin, öne atılmayın, bırakın Batı alsın sorumluluğu, sonra Türkiye için başka sorunlar başlar” diye az uyarmadık.. Aynen açılımda iyi niyetle yaptığımız uyarıların dinlenmemesi gibi yine dinlemediler.

HER VATANDAŞ SORGULAYABİLİR!

Yani AKP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in “Türkiye yüzde 100 haklı pozisyondadır. Bazı Türk gazetecilerin ‘Türkiye suçlu’ anlamına gelecek yorum yapmaları utanç verici” sözleri bir haklılık taşımıyor.. Suriyeli muhalifleri silahlandırıp eylem yapmalarını sağlayan Türkiye’nin “yüzde 100 haklı olmadığını” onlar da biliyor ve zaten yüzde 100 haklı olsaydık olayın hemen arkasından Başbakan’ın açıklamasını duyardık, böylesine önemli bir olayın açıklaması “Salı günkü grup toplantısı”na bırakılmazdı..

Ayrıca eğer bir ülke savaşın eşiğine gelmişse ve orada sorgulanacak olaylar görülüyorsa siyasetçinin de, gazetecinin de, vatandaşın da sorgulama hakkı vardır. Sadece iktidar partileri “canlarının istediği” her konuyu sorgulama, sorgulatma, istemediğine ise kızma hakkına sahip değildir.. Şehitler verilen olaylarda yalnızca “metin olalım, serinkanlı olalım” demek ve halkın sorularını-yorumlarını dinlememek kabul edilemez.

ORADA NE İŞLERİ VAR?

Şu sıralarda kendi terör sorunumuzla uğraşmamız, yeni şehitler vermemek için plan yapmamız gerekirken bunlar hep erteleniyor ve biz Suriye’den, Suriye’nin “müdahalelere kızarak” düşürdüğü uçağımızdan söz ediyoruz. Şehitler ise ancak “kayıplarından sonraki iki gün” içinde siyasetçinin gündeminde yer alıyorlar.

Dönelim Gültan Kışanak’a; “O uçağın orada ne işi var” sorusunu gayet güzel sormuş, şimdi acaba bir de “destek verdikleri terör örgütünün 300 ağır silahlı militanının Dağlıca’daki karakolda ne işi var, neden ‘çözüm arıyoruz’ denen bir dönemde bile Türk askerlerine saldırarak katliam yapıyorlar” sorusuna cevap verebilir mi? PKK’nın silah bırakmaması gerektiğini kendileri söylediklerine göre uçak konusundaki mantığını kullanarak bu soruyu da cevaplasın.

Mesela “Biz özerk bölge ve Öcalan’ın bırakılması gerçekleşene kadar PKK’nın katliam yapması gerektiğine inanıyoruz” desin bir milletvekili olarak.. Diyebiliyorsa.. Ve “temsilcisi olduklarını iddia ettikleri Kürt vatandaşların” da gerçeği açıkça görmesini sağlasın..

Bu soruyu cevaplamıyorsa sözlerinin hiçbir değeri olamaz!

*****


Mustafa Balbay’ın soru önergeleri

Ana Muhalefet Partisi CHP’den milletvekili olan “Silivri mahkumu” Mustafa Balbay (tabii ki aslında mahkum değil, sadece tutuklu ama yıllar boyu tutukluluk hukukta yoktur, ona ‘mahkumiyet yaşatma’ denir) TBMM’ye soru önergeleri vermiş. Meclis Başkanlığı da “yemin etmeyen milletvekili önerge veremez” diyerek reddetmiş.

Hiç değilse yemin edecek kadar kısa bir süre için getirin “milletvekili seçilen isimleri” de etsinler o zaman, neden izin vermiyorsunuz?.. TBMM “MİT”çiler için ve istediği her konuda özel yasa çıkarabiliyorsa, daha önce DTP’den milletvekili seçilenler arasında “mahkum olduğu halde” serbest bırakılanlar olmuşsa bu milletvekilleri için neden tüm kapılar kapanmaktadır?

Çok sayıda milletvekilinin suç dosyalarının rafa kaldırıldığı ve yıllardır Meclis’te oldukları bilinen bir ülkede Balbay ve diğer milletvekillerinin Meclis’te görevlerini yapmasına izin verilmemesi yeterli bir haksızlık ve çelişkiyken, soru önergelerine de bu muamelenin yapılması gerçekten inanılmaz bir durum..

Hükümet ve Meclis Başkanı bu haksızlığa karşı hiç rahatsızlık, sorumluluk hissetmiyorlar mı acaba?

*****


Fatmagül’ün finali!

İzlediğim iki üç diziden biriydi “Fatmagül’ün Suçu Ne”.. Büyük ilgiyle izlememde elbette oyuncuların, senaryonun başarısı rol oynadı ama en önemli noktalardan biri de “tecavüz” dehşetini ve bu olayların sonrasında yaşananları, verilmesi gereken ağır cezaları topluma kusursuz şekilde anlatmasıydı. Başladığında “tecavüz sahnesi”ne itiraz edilmiş ve hatta kaldırılması gerektiği bile söylenmişti ama aslında dizideki her detay gerekliydi ve konu çok güzel işlendi.

Tecavüzcüler “20 yıldan fazla hapis cezası” aldılar, olayın gizlenmesine çalışanlar da cezalandırıldı.. Tüm ekibi ben de gönülden kutluyorum, başta Beren Saat ve Ay Yapım olmak üzere hepsine teşekkür ederiz.