Durum vahim.
İktidar KHK’lerle dilediği düzenlemeyi yapabilir artık.
KHK’ler ile yeni suçlar getirebilir, ceza kanunlarını değiştirebilir, kişileri sorgusuz sualsiz yıllarca gözaltında tutabilir, tutuklayabilir.
KHK’ler ile malınıza mülkünüze el koyabilir.
İktidar KHK’ler ile her dilediğini yapabilir. Çünkü KHK’ler AYM’nin son ucube kararı ile yargı denetiminin dışına çıkarıldı. Bu sadece bugün ki iktidara tanınan sınırsız bir yetki değil iktidar değiştiğinde yeni iktidarların da kullanabileceği bir denetimsiz yönetme düzeni, keyfi yönetime izin veren korkunç bir yetki.
Bu anlamda Ersan Şen Hoca soruyor; Anayasa Mahkemesi ihraç edilenlerin başvurularını ret ederek AİHM yolunu mu açacak yoksa ret etse bile bir yargı yolu göstererek sorunun iç hukukta çözümlenmesine olanak mı verecek.
Prof. Dr. Ersan Şen şöyle diyor:
Yüksek Mahkemenin; kanun hükmünde kararnamenin iptali isteminin reddi kararında gösterdiği şekilci gerekçeye katılmadığımızı, Anayasa m.2’yi gözardı ederek, özellikle de KHK’nın adında “olağanüstü hal” yazılı olması ile yetinip, Anayasa m.6, 11 ve 148’i dayanak almak suretiyle 1991 yılında KHK’larla ilgili verdiği iptal kararından dönme fikrinde yer alan açıklamaları yeterli görmediğimizi, bu mantıkla olağanüstü hal döneminde çıkarılan KHK ile Anayasanın değiştirilmesinin veya hukukun evrensel ilke ve esaslarının askıya alınmasının, hatta kalıcı düzenlemelerle kaldırılmasının dahi mümkün olabileceğini, bunun da hukukilik denetimi dışında kaldığı fikrinin kabulünün gerekeceğini, oysa olağanüstü hal döneminde “hukuk devleti” ilkesinin askıya alınmadığını, hukukilik denetiminin sürdüğünü, keyfiliğe izin verilemeyeceğini, olağanüstü halin ilanına yol açan sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler dışında kalan, Anayasaya açıkça aykırı düzenlemelerin var olup olmadığına dair hukuki incelemelerin yapılmasında sakınca olmadığını belirtmek isteriz. Yüksek Mahkemenin, KHK’larla ilgili bireysel başvurular konusunda ne kararlar verip gerekçeler ortaya koyacağı da ayrı merak konusu? Başvurular; reddedilseler bile iç hukukta işin esasına girilip güçlü gerekçelerle cevaplandırılacak mı, yoksa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne mi bırakılacak? [1]
Taha Akyol
DENETİMSİZ YETKİ
AYM 1991 tarihli kararlarında şu iki halde olağanüstü KHK’lara karşı dava açılabileceğini hükme bağlamıştı. Çok basit olarak özetleyeyim:
m OHAL kararnamesiyle kanunlarda kalıcı değişiklik yapılamaz, çünkü bunun anlamı OHAL kurallarını kalıcı kanun haline getirmektir. Böyle yapılmışsa iptal edilir. Mesela savunma hakkının kısıtlanması kalıcı hale gelmiş olur, gibi...
m OHAL ilanını gerektiren durumlarla ilgisi olmayan düzenlemeler KHK ile yapılamaz. Yapılırsa iptal edilir.
Mesela rektör seçimlerinin OHAL’i gerektiren olaylarla bir ilgisi yok fakat KHK ile kaldırıldı... Bu nitelikteki KHK düzenlemeleri eski içtihada göre iptal edilebilirdi. AYM’nin yeni içtihadına göre böyle durumlarda bile AYM’ye dava açılamaz![2]
SONUÇ
Artık iç hukuktan umudun tükendiği noktadayız, AİHM hak arama için son çare olarak görünüyor.
Diğer yandan Türkiye’nin bütün demokrasi güçleri aralarındaki tartışmaları bir tarafa bırakarak bir araya gelmeli bir demokrasi cephesi oluşturmalı.
Barolar, siyasi partiler, STK’lar ve bütün demokratik oluşumlar olup bitenleri halka anlatmak için bütün güçlerini ortaya koymalı. Mevcut durumdan ancak ve ancak halkın örgütlü desteği ile çıkılabilir.
Türkiye’nin bekası için, hukukun üstünlüğü için, demokrasi için, özgürlükler için seferberlik ilan edilmeli.
[2] http://www.adaletbiz.com/gundem/denetimsiz-ohal-h108572.html
Rahmi Ofluoğlu