“Egemen’e sözleşmesi gereği bugün 4.3 milyon TL para ödememiz lazım ama verecek durumumuz yok. Kendisi çok ketum, ‘Daha ilk senemde ödemelerimi yapamadınız. Bu devam edecek gibi. Beni bırakın’ diyor. Yıllığı 2.2 milyon. O paraya iki Sivok alırız.”
Türkiye içinde ve dışında anlaşılmaz ama ülkenin geleceği açısından büyük önem taşıyan olayların yaşandığı günlerden geçiyor. Tatile giriyorum demiştim ama “tatilde de olsam sizinle paylaşacağımı” söylediğim yazılarla birlikte birkaç olaya değinmeden geçemeyeceğim.
Birinci olay Aydınlık gazetesinin gündeme getirdiği “PKK terör örgütü lideri Öcalan’ın ABD’lilerle MİT’e ait bir yatta görüşmesi”.. İmralı’daki güvenlik görevlileri tarafından verildiği bildirilen bilgide Öcalan’ın son zamanlarda sık sık Ada dışına çıktığı, Çarşamba günü de MİT’e ait yatta ABD’lilerle buluştuğu, yattan inip inmediğinin ise bilinmediği anlatılıyor. Yat Büyükada, Sedef Adası civarında dolaştığına göre belki de “biraz güneşleneyim” demiştir Öcalan..
BAKAN’IN BİLGİSİ YOK MU?
Eh, bir yanda PKK terörüne gencecik şehitler vermeye devam ederken, ülkenin en önemli komutanları, eski Genelkurmay Başkanı hapislerde “terörist” suçlamalarıyla çile çekerken bu azılı terör örgütünün liderine gösterilen alicenaplık “güneşlenmesini” de hoş görebilir..
Öcalan eğer İmralı’dan çıkarılıyorsa, eğer MİT’e ait yatlarla dolaştırılıyor ve ABD’lilerle buluşturuluyorsa (acaba neden? Terörün bile arkasında, yanında, önünde herneyse ABD’nin olduğunun kanıtı mı bu) Adalet Bakanı “bunu bilmesi gereken ilk kişi” olmalıdır ama Bakan Sadullah Ergin haberi yalanlamamış; “Öcalan’ın İmralı dışına çıktığına dair en ufak bilgileri olmadığını” söylemiş. İzninizle yine “nasıl yani” diyeceğim..
‘DERİN’DEN DAHA DERİN..
Bu kadar önemli bir konuda Adalet Bakanı’nın bilgisi olmaz diye bir şey var mı? Adalet Bakanı bilmeden Öcalan MİT tarafından İmralı’dan sık sık çıkarılıyor ve dahi ABD’lilerle rahatça görüştürülüyorsa ortada “derin devlet”ten daha da derin bir başka devlet var demektir. O zaman bugüne kadar “derin devletin, siyasete müdahale eden iç ve dış güçlerin olduğu ama artık ortadan kaldırıldıkları, yüzlerce insanın bu nedenle hapse tıkıldığı” iddiası nerede kalacak?
O zaman demek ki “özel yetkili mahkemeler” de yetmeyecek “çok çok özel, fevkalade özel yetkili yeni mahkemeler” mi gerekecek? Kimdir bunun sorumlusu peki? Kim üstlenecek sorumluluğu?
Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Öcalan İmralı’da mı, ispatlayın” derken bu durumu herkesten önce nasıl haber almıştı onu da merak ediyorum doğrusu.. Bir de İmralı’daki güvenlik görevlilerinin başına ne gelecek onu merak ediyorum.. Onları suçlarken “böyle bir olayın yalanlanmadığına göre eğer doğruysa gizli kalamayacağını” değerlendirmeleri gerekir çünkü!
ZANA BİLİNENİ TEKRARLIYOR!
Leyla Zana’nın “terör sorununu Erdoğan çözer, onu desteklemek lazım” sözlerinden sonra BDP “Zana ile aynı görüşte olmadıklarını” açıkladı.. Başbakan Erdoğan buna rağmen Zana ile görüştü ki Zana “Güneydoğu’da sözü dinlenen, etkili bir Kürt siyasetçi” olarak bilindiği için bunun denenmesi, yanlış başlatılan “açılım”ı belki düzeltebilir, Hükümet’in “açılım”ıyla alakası olmayan beklentilerini belki anlaşılır bir noktaya getirebilir umudu yarattığı için fena fikir değildi bence..
Tabii eğer “farklı bir fikir, bir görüş” ortaya koyabilseydi ancak o zaman işe yarayabilirdi, oysa böyle olmadı. Leyla Zana “Başbakan’ı diyaloga açık bir havada gördüğü”nü söyleyerek ondan gelen görüşme talebine memnun olduğunu belirtmek dışında bilinenleri, bugüne kadar BDP’nin söylemekte olduklarını aynen tekrarladı. “Oslo görüşmeleri devam etmeli” dedi.. “PKK’nın silah bırakması gerçekçi değil” dedi.. “Apo’ya ev hapsi” dedi vs vs..
O zaman Zana’ya sormak lazım; PKK silah bırakmayacaksa, bir yanda terör cinayetleri, katliamları sürerken Oslo’da MİT ile PKK’nın yaptığı (ve her ne kadar MİT’le ilgili soruşturma önlenmişse de “suç” olan) masa başı görüşmeleri neden ve nasıl devam edecek? Sınır karakollarımıza saldıran, mayınlar döşeyen PKK can almaya devam ederken Öcalan neden bırakılacak?
Türkiye’nin yerinde mesela örnek gösterdikleri İngiltere olsaydı “katliam yapan ve ısrarla silah bırakmayacağını söyleyen bir terör örgütü”yle masaya oturur muydu?
RUSYA’DAN DESTEK
Suriye’nin düşürdüğü uçakla ilgili son gelişmelerdeki çelişkilerin de Öcalan konusu gibi mutlaka açıklığa kavuşması gerekiyor. Wall Street Journal’ın ABD’li yetkililere dayandırdığı “Türk uçağı Suriye hava sahasında vuruldu” haberine Başbakan Erdoğan yine öfkeli bir cevap verdi. Basının “haber kaynağını açıklamama” özgürlüğü vardır ama bu kadar ciddi, savaş ihtimali taşıyan ve bu ihtimalde bir ülkeyi haksız duruma düşüren bir konuda “kim olduğu belirsiz” kaynakla böyle bir haber vermek de yanlıştır. Başbakan burada haklı görülebilir ama..
Öte yanda Sunday Times’a konuşan Ortadoğulu kaynaklar “Rusya’nın Suriye’ye vermekte olduğu desteği” açıklarken Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Cenevre’de düzenlediği basın toplantısında (Wall Street Journal’la) aynı noktayı ima ederek “Suriye tarafından düşürülen uçakla ilgili ellerinde objektif veriler olduğunu ve bunları paylaşmaya hazır olduklarını” açıkladı. Bu veriler “Türk uçağının Suriye hava sahasında olduğu” değilse ne olabilir?
Türkiye baştan Suriyeli muhaliflere bu kadar aktif destek verip silahlandırmak ve eylemlerine bire bir yardımcı olmakla yaptığı hatanın sonuçlarıyla karşılaşıyor bence.. ABD’nin kışkırtmasıyla yaptığımız hatalardan sadece biridir bu.. Gördüğümüz gibi Öcalan ve PKK konusunda bile “baş aktör” durumundalar, daha ne söylenebilir ki? Kılavuzumuz “karga” olmamalıydı!
Türkiye içinde ve dışında anlaşılmaz ama ülkenin geleceği açısından büyük önem taşıyan olayların yaşandığı günlerden geçiyor. Tatile giriyorum demiştim ama “tatilde de olsam sizinle paylaşacağımı” söylediğim yazılarla birlikte birkaç olaya değinmeden geçemeyeceğim.
Birinci olay Aydınlık gazetesinin gündeme getirdiği “PKK terör örgütü lideri Öcalan’ın ABD’lilerle MİT’e ait bir yatta görüşmesi”.. İmralı’daki güvenlik görevlileri tarafından verildiği bildirilen bilgide Öcalan’ın son zamanlarda sık sık Ada dışına çıktığı, Çarşamba günü de MİT’e ait yatta ABD’lilerle buluştuğu, yattan inip inmediğinin ise bilinmediği anlatılıyor. Yat Büyükada, Sedef Adası civarında dolaştığına göre belki de “biraz güneşleneyim” demiştir Öcalan..
BAKAN’IN BİLGİSİ YOK MU?
Eh, bir yanda PKK terörüne gencecik şehitler vermeye devam ederken, ülkenin en önemli komutanları, eski Genelkurmay Başkanı hapislerde “terörist” suçlamalarıyla çile çekerken bu azılı terör örgütünün liderine gösterilen alicenaplık “güneşlenmesini” de hoş görebilir..
Öcalan eğer İmralı’dan çıkarılıyorsa, eğer MİT’e ait yatlarla dolaştırılıyor ve ABD’lilerle buluşturuluyorsa (acaba neden? Terörün bile arkasında, yanında, önünde herneyse ABD’nin olduğunun kanıtı mı bu) Adalet Bakanı “bunu bilmesi gereken ilk kişi” olmalıdır ama Bakan Sadullah Ergin haberi yalanlamamış; “Öcalan’ın İmralı dışına çıktığına dair en ufak bilgileri olmadığını” söylemiş. İzninizle yine “nasıl yani” diyeceğim..
‘DERİN’DEN DAHA DERİN..
Bu kadar önemli bir konuda Adalet Bakanı’nın bilgisi olmaz diye bir şey var mı? Adalet Bakanı bilmeden Öcalan MİT tarafından İmralı’dan sık sık çıkarılıyor ve dahi ABD’lilerle rahatça görüştürülüyorsa ortada “derin devlet”ten daha da derin bir başka devlet var demektir. O zaman bugüne kadar “derin devletin, siyasete müdahale eden iç ve dış güçlerin olduğu ama artık ortadan kaldırıldıkları, yüzlerce insanın bu nedenle hapse tıkıldığı” iddiası nerede kalacak?
O zaman demek ki “özel yetkili mahkemeler” de yetmeyecek “çok çok özel, fevkalade özel yetkili yeni mahkemeler” mi gerekecek? Kimdir bunun sorumlusu peki? Kim üstlenecek sorumluluğu?
Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Öcalan İmralı’da mı, ispatlayın” derken bu durumu herkesten önce nasıl haber almıştı onu da merak ediyorum doğrusu.. Bir de İmralı’daki güvenlik görevlilerinin başına ne gelecek onu merak ediyorum.. Onları suçlarken “böyle bir olayın yalanlanmadığına göre eğer doğruysa gizli kalamayacağını” değerlendirmeleri gerekir çünkü!
ZANA BİLİNENİ TEKRARLIYOR!
Leyla Zana’nın “terör sorununu Erdoğan çözer, onu desteklemek lazım” sözlerinden sonra BDP “Zana ile aynı görüşte olmadıklarını” açıkladı.. Başbakan Erdoğan buna rağmen Zana ile görüştü ki Zana “Güneydoğu’da sözü dinlenen, etkili bir Kürt siyasetçi” olarak bilindiği için bunun denenmesi, yanlış başlatılan “açılım”ı belki düzeltebilir, Hükümet’in “açılım”ıyla alakası olmayan beklentilerini belki anlaşılır bir noktaya getirebilir umudu yarattığı için fena fikir değildi bence..
Tabii eğer “farklı bir fikir, bir görüş” ortaya koyabilseydi ancak o zaman işe yarayabilirdi, oysa böyle olmadı. Leyla Zana “Başbakan’ı diyaloga açık bir havada gördüğü”nü söyleyerek ondan gelen görüşme talebine memnun olduğunu belirtmek dışında bilinenleri, bugüne kadar BDP’nin söylemekte olduklarını aynen tekrarladı. “Oslo görüşmeleri devam etmeli” dedi.. “PKK’nın silah bırakması gerçekçi değil” dedi.. “Apo’ya ev hapsi” dedi vs vs..
O zaman Zana’ya sormak lazım; PKK silah bırakmayacaksa, bir yanda terör cinayetleri, katliamları sürerken Oslo’da MİT ile PKK’nın yaptığı (ve her ne kadar MİT’le ilgili soruşturma önlenmişse de “suç” olan) masa başı görüşmeleri neden ve nasıl devam edecek? Sınır karakollarımıza saldıran, mayınlar döşeyen PKK can almaya devam ederken Öcalan neden bırakılacak?
Türkiye’nin yerinde mesela örnek gösterdikleri İngiltere olsaydı “katliam yapan ve ısrarla silah bırakmayacağını söyleyen bir terör örgütü”yle masaya oturur muydu?
RUSYA’DAN DESTEK
Suriye’nin düşürdüğü uçakla ilgili son gelişmelerdeki çelişkilerin de Öcalan konusu gibi mutlaka açıklığa kavuşması gerekiyor. Wall Street Journal’ın ABD’li yetkililere dayandırdığı “Türk uçağı Suriye hava sahasında vuruldu” haberine Başbakan Erdoğan yine öfkeli bir cevap verdi. Basının “haber kaynağını açıklamama” özgürlüğü vardır ama bu kadar ciddi, savaş ihtimali taşıyan ve bu ihtimalde bir ülkeyi haksız duruma düşüren bir konuda “kim olduğu belirsiz” kaynakla böyle bir haber vermek de yanlıştır. Başbakan burada haklı görülebilir ama..
Öte yanda Sunday Times’a konuşan Ortadoğulu kaynaklar “Rusya’nın Suriye’ye vermekte olduğu desteği” açıklarken Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Cenevre’de düzenlediği basın toplantısında (Wall Street Journal’la) aynı noktayı ima ederek “Suriye tarafından düşürülen uçakla ilgili ellerinde objektif veriler olduğunu ve bunları paylaşmaya hazır olduklarını” açıkladı. Bu veriler “Türk uçağının Suriye hava sahasında olduğu” değilse ne olabilir?
Türkiye baştan Suriyeli muhaliflere bu kadar aktif destek verip silahlandırmak ve eylemlerine bire bir yardımcı olmakla yaptığı hatanın sonuçlarıyla karşılaşıyor bence.. ABD’nin kışkırtmasıyla yaptığımız hatalardan sadece biridir bu.. Gördüğümüz gibi Öcalan ve PKK konusunda bile “baş aktör” durumundalar, daha ne söylenebilir ki? Kılavuzumuz “karga” olmamalıydı!