Av. Güneş Gürseler
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yasama, yürütme ve yargı organlarının temsilcilerine Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yemek verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği yemeğe TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Sayıştay Başkanı Seyit Ahmet Baş, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Hicabi Dursun, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı (DDK) Yunus Arıncı ve Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan katıldı. Basına kapalı programın ardından fotoğraf ve görüntü paylaşıldı.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 Ocak 2020 tarihinde verdiği yemek Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde ve basında bu haberle duyuruldu. Haberden Türkiye Barolar Birliği’nin bu yemeğe çağırılmadığı anlaşılıyor. Aslında bu yeni değil, öncekilerde de aynı şekilde davranılmıştı ve bunları eleştiren yazılarım olmuştu. (*)
Bu durumu, “iyi olmuş, çağırılsa da gidilmezdi” şeklinde değerlendirenler olacaktır. Ancak burada önemli olan önceki yıllarda olduğu gibi “savunma”nın “yargı” içinde sayılmaması, Türkiye Barolar Birliği’nin de “yargı organı” kabul edilmemesidir.
Oysa, Avukatlık Kanunu “Birlik, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.” hükmünü içeren 109 uncu maddesinin ikinci fıkrasında bütün açıklığı ile Türkiye Barolar Birliği’ni tanımlamıştır. (Aynı tanım 76 ıncı maddede barolar için de yapılmıştır.) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının tanımı da Anayasamızın 135 inci maddesinde yapılmıştır.
Yürürlükteki mevzuat açısından kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan barolar ve Türkiye Barolar Birliği diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından farklı ve ayrıcalıklıdır. Anayasa Mahkemesi’nin 5558 sayılı “Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un avukatlık sınavını kaldıran, 1. maddesini iptal eden Esas 2007/16, Karar 2009/147 numaralı ve 15.10.2009 tarihli kararının gerekçesinden aşağıya aldığımız bölüm bu farkı ortaya koymaktadır.
“Avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev aldığı, kamu yararını koruduğu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun genel gerekçesinde belirtilmiştir. Yasa’nın 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır.
Anayasa’nın 135. maddesi ile birlikte Avukatlık Kanunu’nun Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği görevler, tanıdığı hak ve yetkilerle bu kuruluşların toplum ve devlet yaşamı için gözardı edilmeyecek önemleri de düşünülürse, avukatların genel niteliklerine verilen değer kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.”
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan “bağımsız yargı”, yargının olmazsa olmaz koşulu olan “savunma” ile birlikte anlam kazanır. Savunma, “sav-savunma-karar” üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez öğesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir.”
Anlaşılan, yargı reformunun, avukatlık asgari ücret tarifesinin birlikte hazırlandığı, önemli kazanımlar elde edildiği, uyumlu çalışıldığı açıklamaları “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” vurgusu ile sıkça ve de sevinçle yapılsa da kurumsal kabul edilebilirlikte alınacak daha çok yol var.4.1.2020
(*) http://yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=480
http://yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=2106
http://www.yeniyaklasimlar.org/?d=2107
http://www.yeniyaklasimlar.org/?d=4174