Uzun bayram tatilini İstanbul’da geçirmeye karar vermiştim. İstanbul olağan kalabalığından arınmış ve oldukça sakindi. Yollar boştu. Herkes 9 günlük uzun bir tatili fırsat bilip şehir dışına çıkmıştı.

Havanın güzel olmasından yararlanarak ailece bir şeyler yapalım diye düşündük. Boğazda güzel bir kahvaltı fena olmazdı…

Bilindiği gibi, artık internet üzerinden birçok alışveriş ve etkinliğe bilet almak yaygın bir uygulama. Üstelik birçok cazip kampanyalardan da yaralanmak olası bu sistemler üzerinden. Fırsat kuponu denen bu kampanyalardan yararlanarak, Beşiktaş’ın Ortaköy semtinde bulunan Suada’dan 8 kişilik kahvaltı satın aldık.

Suada Clup, Boğaz’da iki kıta arasında güzel bir ada.  Cennet Köşesi” olarak da bilinen ada, 1957 yılında Galatasaray Spor Kulübü tarafından satın alınarak sosyal tesis yapılmış.

İnternet üzerinden satın alıp rezervasyonumuzu yaptırdığımız tesise gitmek için yaklaşık 1 saat süren yolculukla Kuruçeşme’ye ulaştık. Ardından tekneyle birkaç dakikalık yolculukla, boğazın eşsiz güzelliğini her açıdangösteren bu güzel mekâna ulaştık. Hava güneşli olmasına rağmen, hafif esinti dolayısıyla açık alana servis açılmamıştı. Servis hizmeti oldukça seri ve yeterli kalitedeydi.

Yaklaşık 1 saat boyunca kahvaltı edip çaylarımızı içtikten sonra ve henüz kahvaltımızı tamamlamamış olduğumuzdan, biraz çevreyi gezmek ve temiz hava almak için dışarı çıktım. Bir süre çevreyi gezdikten sonra geri döndüğümde tam içeri girerken, mekânın servis şeflerinden olan bir kişi beni durdurarak;

“Üzerimdeki yeleği çıkarmadan içeriye giremezsin.” diyerek bir saati aşkın aynı kıyafetle kahvaltı yaptığım alana girmeme engel oldu.

Şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalıştım. Üzerimde nasıl bir yelek vardı? Ben bir yasak giysi mi giymiştim? Yoksa silah filan mı taşıyordum yeleğimde, farkında olmadan? Tümünün yanıtı da hayırdı.  Ama yeleğim, esintili havalarda oldukça sıcak tutan, kaz tüyü doldurulmuş güzel ve fakat üzerinde BJK amblemi olan bir yelekti. Yani üzerimde Beşiktaş amblemli bir yelek olduğu için içeri alınmıyordum.

Şef garsona; “Ben 1,5 saattir buradayım. Şimdi mi içeri almıyorsunuz beni?” dediğimde, bana; “Gözümüzden kaçmıştır. Burası Aslan Tepe restoran. Sizi bu yelekle içeri alamam yasak.” diye yanıt verdi.

Gerçekten şaşırmıştım. Orada bir tartışma ortamı yaratmamak için;

“Peki çıkarırım.” dememe karşın, iki adım daha atmama engel olarak, “Hayır, şimdi çıkaracaksınız” diye ısrarlarını sürdürdü ve ben yeleği çıkarmak zorunda kaldım mekanda ailemle birlikte olabilmek için.

Şimdi birlikte düşünelim. Tamam. Burası Galatasaray kulübüne ait bir tesis… Aynı zamanda halka açık ve ticari bir işletme. Yani yalnızca Galatasaray Spor Kulübü üyelerine hizmet sunan ve üyelik kartıyla giriş yapılan bir yer değildi. Böyle olsa zaten üye olmayan kapıdan giremezdi. Başta da belirttiğim üzere; kapıda karşılaştığım muameleden söz edilmeden internet üzerinden satışa sunulmuş bir hizmeti satın alarak geldiğimiz bir yerdi burası. Üstelik üzerinde başka bir takımı simgeleyen bir amblem bulunan giysi de olsa, bir kadın müşterinin ne gibi bir zararı olabilirdi ki? Bu nasıl bir sportif anlayıştı? Bu davranış ticari etiğe uygun muydu?

Konuyu danıştığım hukukçular, davranışın, başta Tüketici Hukuku olmak üzere, Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku ve Borçlar Hukuku’nun temel ilkelerine aykırı ve hatalı bir davranış olduğunu ifade ettiler.

Düşündüm ki, Çarşı grubu ile topluca kupon satın almış olsak ve Beşiktaş ilçe sınırları içerisinde yer alan bu güzel adada kahvaltı yapmak istesek, içeri alınmayacak mıydık? Fırsat kuponlarını satın aldığımız sitede, BJK veya başka bir takımın renk veya armasını taşıyan giysilerle tesise girmenin yasak olduğunu gösteren bir uyarı yoktu zira…

Bu hukuk dışı bir tutumdu. Dava konusu bile yapılabilirdi. Ama bundan daha önemli olan şu:

Avrupa’ya açılan kapı olmakla ve 500 yılı aşan bir eğitim geleneğinden gelmekle övünen Galatasaray Spor Kulübü’nün üzerinde kartal amblemi olan bir yelek giydiği için bir kadını parasını vererek geldiği halka açık bir tesise sokmamaya çalışmasıydı. Bu anlayış, toplum olarak çok tehlikeli bir noktaya geldiğimizi göstermektedir.

Fanatizmin geldiği nokta ürkütücü… Yazık…

Yeşim TURAN