OLUMLU YÖNLERİ:
1. Ellerindeki davaları karara bağlayıncaya değin görevleri sürecek olan ağır ceza mahkemeleri ile bunların yerine kurulmuş olan ağır ceza mahkemeleri kapatılacak.
Bu iki tür mahkemenin elinde bulunan davalar yasa çıkınca olağan ağır ceza mahkemelerine geçecek.
Bu mahkemelerin görevlerine girecek soruşturmalar normal C. Başsavcılıklarına verilecek.
Kapatılacak mahkemelerde hakim ve savcılar onbeş gün içinde kazanılmış haklarına uygun yerlere atanacak.
DGM’lerden bu yan adları ve sanlarıyla birlikte kaldırılmış olacak.
2. Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi kaldırılacak.
Bu maddenin kaldırılmasıyla:
a. Terör suçu diye değerlendirilen suçlarla ilgili soruşturmalarda kırksekiz saat olan gözaltı süresi, normal suçlarda olduğu gibi yirmidört saat olacak.
b. Terör suçu şüphelisinin avukatıyla görüşme hakkı üzerindeki kısıtlama kalkacak.
c. Davalar adli tatilde de görülmeyecek.
d. Tutuklu kalınan süre on yıla kadar uzayamayacak, en çok beş yıl olabilecek.
CMK’nın bir bölüm şüpheli ve sanık üstüne haksız işleyen özelliği bitmiş olacak.
3. Avukatın dosyayı inceleme hakkı engellenemeyecek. C. Savcısının istemiyle hakim tarafından gizlilik kararı verilebiliyordu.
C. savcılarının, hakimlerden imza alıp dayattığı keyfi uygulamaları son bulacak.
4. Üst sınırı bir yıl hapis olan suçlarda tutuklama kararı verilemiyorken bu süre iki yıla çıkacak.
Tutuklama sayısı yasakoyucu emriyle azaltılacak.
5. C. Savcıları ve ceza mahkemelerinde görev yapan hakimler hakkında görevlerinden dolayı tazminat davası açılabilecek. Yürürlükteki Yasa’ya göre davalar Devlet aleyhine açılabilmekte.
09.02.11 tarihinde Yasa’ya eklenen koruma kalkanı niteliğindeki 93/A maddesinin kaldırılması hakim ve C. Savcılarının görevlerini daha dikkatli ve yüksek sorumluluk bilinciyle yerine getirmelerine yardımcı olacaktır.
Bununla birlikte, hukuk mahkemeleri hakimlerinin yargılama faaliyetlerinden dolayı tazminat davasının Devlet aleyhine açılabileceğini hükme bağlamış olan 04.02.11 tarihli HMK’nın 46. maddesinin yürürlüğünü sürdürmekte olduğunu da belirtmek gerek.
6. Gözaltı, tutuklama, arama ve bilgisayarda arama, kopyalama kararı verilmesiyle ilgili CMK hükümlerinde geçen ,‘düşündürecek emareler’ yerine ‘somut deliller’, ‘olgular’ yerine yine ‘somut deliller’, ‘makul şüphe’ yerine ‘somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’ kavramları getirilmektedir.
Tabii ki bu vurgulamalar keyfiliği azaltacaktır.
7. Bilgisayardan alınan bilgilere ait yapılan yedeklerin bir kopyası istemesine gerek olmadan şüpheliye verilecek.
Kopya üzerinde ekleme, silme, bozma yapılıp yapılmadığının denetimi yapılabilecek.
8. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasıyla ilgili olarak kararı ‘sulh ceza hakimi’ yerine ‘ağır ceza mahkemesi’ verecektir.
9. Tespit, dinleme ve kaydı yapılacak hattın ve cihazın sahibinin kim olduğunu gösteren belge isteme eklenecektir.
10. Tedbir süresi üç ay yerine iki ay olacak, gerektiğinde en çok bir ay uzatılabilecek. Örgüt suçlarında bu süre birer aylık sürelerle sayısız kez uzatılabilmekteyken, en çok üç ay uzatılabilecek.
11. Teknik araçlarla izleme, ses ve görüntü kaydetme kararı da yine hakim yerine ağır ceza mahkemesi kararına bağlanıyor ve süresi en çok sekiz haftadan dört haftaya indiriliyor. Ayrıca örgüt suçlarında birer haftalık sayısız uzatma yerine en çok dört hafta uzatılabilecektir.
12. Gizli soruşturmacının görevlendirilmesi de hakim yerine ağır ceza mahkemesi kararına bağlanacak.
Kötüye kullanımı böylesine önemli tedbirleri hakkında karar verme görevinin, kolluk amirlerinin etkisinde kalabilecek deneyimsiz sulh ceza mahkemesi hakimleri yerine ağır ceza mahkemesi kuruluna verilecek olması özel yaşama hukuksuz girişleri azaltacaktır.
OLUMSUZ YÖNLERİ:
1. Hukuk sistemimize ‘oybirliği’ kavramı getiriliyor.
İletişimin tespiti, dinlemesi, kayda alınması, teknik araçlarla izleme, gizli soruşturmacı görevlendirmesi, taşınmazlara, hak ve alacaklara el konulabilmesi için ağır ceza mahkemesinin oybirliğiyle karar vermesi zorunluluğu getiriliyor.
Bu yaklaşım yargı sistemimizin ruhunu bozar.
Çünkü, hukuksal görüşler ak ve kara diye ikiye ayrılamaz. Üç kişiden üçü de aynı görüşteyse bu karar doğru, üç kişiden ikisi aynı görüşteyse verilecek karar yanlış düşüncesi mantık ve demokrasi kurallarına, yaşamın olağan akışına uymaz.
Ayrıca denmez mi ki, bir mala el koymak için ağır ceza mahkemesinin oybirliğiyle verdiği karar aranır da, bir kişiyi ömür boyu cezaevine koymak için neden aranmaz?
2. Ağır ceza mahkemesinin, şüphelinin taşınmaz, hak ve alacağına el koyabilmesi için, o mal veya malların suçtan elde edildiğini gösteren raporun ilgili kuruluştan alınmış olması ön koşulu getiriliyor. Malın edinimiyle ilgili yargısal olmayan bir kuruluştan verilecek şekli bir bilginin, maddi gerçeği bulmak göreviyle yüklü yargı kuruluşunu harekete geçirip geçirmemekte belirleyici olmasının yargı ve hukuk algısıyla bağdaşmadığı açıktır.
3. CMK’nın 135. maddesinin 2. fıkrasında, şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle yaptığı iletişimin kayda alınamayacağı, alındığı taktirde derhal yok edileceği hüküm altına alınmışken, değişiklikle bu fıkra maddeden uçmuş ve bu durumda bir boşluk oluşmuştur ki ceza yargılamasında hakimin boşluk doldurması mümkün olmadığına göre şüphelinin üçüncü derece dahil kan hısımlarıyla yapacağı iletişimin kayda alınması yaptırımsız kalmıştır.
4. En üst dereceli kolluk amirleri hakkında soruşturma ve inceleme yapılması Adalet Bakanının iznine bağlanıyor ve bakanının bu soruşturma ve incelemeyi C. savcısı tarafından değil adalet müfettişleri veya C. başsavcısı eliyle yaptıracağı hükme bağlanıyor. Bu durumda, kolluk amiri ve dolayısıyla memurlarının, C. savcısı karşısındaki, Yasada olmayıp, uygulamada olan etkili konumları daha da etkinleştirilmiş oluyor. Bu durum ceza yargılamasının anahtarını elinde tutan C. Savcılarını daha da etkisizleşmelerine neden olacaktır.
5. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabilmesinin önü kapatılıyor ve böylece bürokratlar korumaya alınıyor. Bu durum, mahkeme kararlarının yürütme ve İdare organlarına işlemesini önleyecek, Devlet’i hukuk zemininden uzaklaştıracaktır.
6. İdari Yargılama Usulü Yasasının 27. maddesinin ikinci fıkrasına bir tümce eklenerek, kamu görevlilerinin atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici ve sürekli görevlendirmeleriyle ilgili kurulan idari işlemler hakkında idari yargı yerlerince İdarenin savunması alınmadan yürütmeyi durdurma kararı verilemeyecek.
Bu değişiklikle, zamanında verilememiş yürütmeyi durdurma kararlarının, sonradan, soğumuş kararlar olarak amaca hizmet edememesine neden olunacaktır ki bunun Hukuk Devleti ilkesiyle bağdaşır yanının olmadığı açıktır.
Paylaşmayı ödev bilerek, en derin saygılarımla sunarım. 11.02.14
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı
Türkiye Avukatlar Vakfı Başkan Yardımcısı
Malatya Barosu Önceki Başkanı