13 Aralık Çağrısı...
Dün bıraktığımız yerden devam edelim...
Türkiye’de hukuk artık en üstün siyaset, pazarlık, haddini bildirme ve intikam aracı haline geldi.
İktidar, televizyon dizilerinden
Meclis sıralarına kadar her alanda yargıyı kullanmaktan, daha ötesi bunu açıkça dile getirmekten çekinmiyor.
Savcıların ve yargıçların nasıl yükseldiği, nasıl indiği, tümünde olmasa bile gerçekleri yazmaktan çekinmeyen yayın organlarında dile getiriliyor. İktidarın istediği kararları verdinizse gelsin terfi, vermedinizse inerken dikkat edin, fazla hasar olmasın!
Yargının sorunlarını çözmek için paket çıkarılmıyor; hukuk paket paket boşaltılıyor.
İktidara muhalif olanlar, iktidarın eleştirisinden korkmuyorlar; yargı yoluyla üzerlerine gelinmesinden endişe ediyorlar.
***
Ergenekon davası, yukarıda çizdiğimiz yelpazenin tümünü içeren bir sembol haline geldi. 13 Aralık’ta tüm Türkiye’nin gözü önünde bu davadaki hukuksuzlukların en büyüğü yaşanacak.
20 iddianame, 200’e yakın gelmiş-geçmiş olay dosyası, 120 milyon sayfalık doküman harmanlanacak, sanıklara suçlamalar ve istenen cezalar yapıştırılacak.
Bu, 20 saatin bütün parçalarını söküp bir araya toplamak ve “Biz bunların toplamından büyük bir saat yaptık. Çalışıp çalışmaması önemli değil. Önemli olan birbirine benzeyen parçaların bir araya getirilmesi” demek gibi bir şey.
Buna saat denemeyeceğini söyleyeni de saatin itibarını düşürmekle suçluyorlar.
Artık, mızrak çuvalı deliyor.
Artık, adalet terazisini Silivri arazisinden alıp kaldırmak gerekiyor.
Artık, hukukla aldatmaya son vermenin zamanıdır.
29 Ekim kutlamalarında, 10 Kasım anmalarında bir araya gelenlerin belirlenmiş bir “hedef ortaklığıyla”, “toplumsal istemlerde” buluşabilmesi, sesini yükseltmesi gerekiyor. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türkiye Gençlik Birliği (TGB) daha örgütlü bir haykırışın zemini oldu. ADD’nin her şeye karşın ayakta durması ve büyümesi önemli. TGB’nin gençliğin enerjisiyle provokasyona gelmeme sağduyusunu birleştirmesi her türlü övgüye değer.
***
Bu toplumsal uyanışın parlamentoyu da kapsamasını sağlayacak başlıca siyasal güç CHP. Türkiye’yi yönetmeye hazırlanan bir parti olarak CHP’nin başta adalet arayışı olmak üzere toplumun bütün gereksinimlerine yanıt verebileceğini göstermesi gereken bir dönemdeyiz.
6 Aralık Perşembe günü 16 CHP milletvekilinin ziyaretiyle karşılıklı güçlerimizi artırdık, güzel bir buluşma gerçekleştirdik.
Açık görüş salonundaki buluşmamızda, eksik yazılım olmaması için milletvekillerimizin adlarını bir kâğıda yazmalarını rica ettim. Uzun masanın etrafında Ayşe Danışoğlu (İstanbul), Şafak Pavey (İstanbul), Mehmet Şeker (Gaziantep), Haluk Eyidoğan (İstanbul), Aykut Erdoğdu (İstanbul), Özgür Özel (Manisa), Orhan Düzgün (Tokat), Faik Tunay (İstanbul), Muharrem Işık (Erzincan), Hüseyin Aygün (Tunceli), Hülya Güven (İzmir), Sakine Öz (Manisa), Engin Özkoç (Sakarya), Binnaz Toprak (İstanbul), Nurettin Demir (Muğla), Veli Ağbaba (Malatya) oturduk, bir saatlik zaman dilimine pek çok şey sığdırdık.
Davanın geldiği noktayı özetledim. Kimi örnekler verdim... Onlar da davanın kamuoyunda inandırıcılığının kalmadığını, böyle bir hukuksuzluğa artık dur denilmesi gerektiğini vurguladılar.
Ortak arayış şuydu:
Sürdürülebilir ve sonuç alıcı bir eylem politikası uygulamak gerekiyor. Bu ne olabilir?
Ciddi öneriler ortaya atıldı. Bunların kısa sürede olgunlaştırılacağına ve yaşama geçirileceğine inanıyorum. Bütün milletvekillerinde bunun heyecanını ve içten arayışını gördüm.
13 Aralık’ta CHP, örgütleri ve milletvekilleriyle, yığınsal bir katılımla Silivri’de olacak. O gün Silivri’ye gelmekle her şeyin bitmeyeceği aşikâr. Devamında adaleti arayış ateşini söndürmemek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ayağa kaldırmak artık CHP’nin hem sorumluluğu hem gücü.
Birazcık vicdanı olan insanların da “Bakalım CHP ne yapacak!” diye kenardan seyretmek yerine bir ucundan bu sorumluluğa ve güce katılması gerekiyor.
Hapishanedeki en yaygın söz şudur:
“Allah kurtarsın...”
Milletvekilleriyle bu dileği paylaştıktan sonra, “Bunun altına şunu da koymak gerekiyor” deyip ekledim:
“Halk kurtarsın...”
Bütün iç ve dış hukuk yollarının tükenmesiyle birlikte, adaleti artık halkla birlikte arayacağız.
Milletvekili arkadaşlarla sarılarak vedalaşırken Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu başarmanın kaçınılmaz olduğu görüşünde birleştik.
Artık 13 Aralık geri dönülmez bir çağrıdır. Özgürlük iklimi tüm Türkiye’ye yerleşene dek bitmeyecek bir çağrı...