Ergenekon davasının 18 Şubattaki 276. duruşmasına ilişkin haberlerden birinin başlığı şöyleydi:

Mahkeme dinlemiyor.

Bu iki sözcük her şeyi anlatmaya yetiyordu. Başlığın altında, emekli Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının tanıklık yapmak üzere salona geldiği, ancak mahkeme heyetinin, onları dinlemeyi reddettiği yazılıydı.
Duruşmanın bu bölümü
Aziz Nesin’in oyunlarından, Kafka’nın Dava romanından fırlamış gibiydi.
Yasa çok açıktı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 178. maddesi, adı daha önce mahkemeye iletilmiş olan bir tanık, sanık ya da avukatları tarafından duruşmada hazır edilirse dinlenir, diyor.
Hukuki tanımla, emredici hüküm. Yasa, mahkeme heyetine takdir yetkisi vermemiş.

***

11 Ocak’ta artık tanık dinlememe kararı alan mahkemenin, yasanın emredici hükmüne rağmen yeni istemi de reddedeceğini tahmin ediyorduk ama bunu nasıl bir gerekçeyle reddedeceğini merak ediyorduk.
Heyet, beklemediğimiz şekilde avukatlara ve sanıklara bu konuda söz hakkı verdi. Başka bir konuya girilmesine izin vermeden, sadece tanık dinletilmesine ilişkin görüşümüzü söyleyecektik.
Bir bakıma mahkeme heyeti bize şunu söylüyordu:
“Biz bu yasaya uymaktan yana değiliz ama sizin görüşünüz ne, bir de onu dinleyelim.”
Bütün sanıklar ve avukatlar, yasanın uygulanması, hazır edilen tanıkların dinlenmesi gerektiğini söylediler. Zira, o gün pek çok sanık tarafından adı mahkemeye daha önce bildirilen 20’ye yakın tanık salonda hazırdı.
Mahkeme heyeti yeni tanık dinlememe gerekçesini şöyle açıkladı:
“Yeterince dinledik!”
Savcılıkça belirlenen, sanıkları suçlayıcı yöndeki tanıkların tümünü dinleyeceksiniz, sanıkların masum olduklarını kanıtlamak için bildirdikleri tanıkların yüzde 10’unu bile dinlemeyeceksiniz.
Normal bir ülkede salt bu durum bile davanın yüksek mahkemeden dönmesi için yeterlidir.
Girişte aktardığımız haber başlığının anlamını genişletmek gerekirse, mahkeme sadece tanıkları dinlememezlik etmiyor.
Yasaları da dinlemiyor. Uygulanacaklar - uygulanmayacaklar diye ikiye ayırmış. Daha doğru anlatımla, gerekliler - gereksizler...
Usulü de dinlemiyor. Kafasına koyduğu usul hiçbir yasada yoksa kendisi icat ediyor.
Vicdanı da dinlemiyor. Her şeyden vazgeçtik, sağlık durumu ciddi olanlar için bile kararını özgürlükten yana vermiyor.
Meclis’i de dinlemiyor. Aldığı her kararda, çıkarılan yasalar beni bağlamaz, diyor.
Halkı da dinlemiyor. Her duruşmaya,
“açık yargılamaya devam olundu” diye başlıyor ama duruşma salonuna girmek bile yürek istiyor. Mahkemede resim çekmek, kayıt yapmak yasak. Buna karşılık tepeden sarkıtılan mikrofonlarla avukatlardan izleyicilere herkesin konuşması kaydediliyor. “Suç unsuru” bulunursa işlem yapılıyor.

***

Kapatılmasına karar verilmiş özel yetkili mahkemelerin bu uygulamalarından sorumlu olan başlıca kurum, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’dur.
HSYK, bu mahkemelere ilişkin yüzlerce başvuruyu reddetti.
Bir anlamda HSYK’yi de dinlemiyor!
Dün halkın, hukuk arayışına yönelik çabalarını, önüne konan barikatları aşma girişimlerini paylaşmıştık. Bugün de hukuk fakültelerinden yargının yüksek katlarına kadar hukuk bilimi ve uygulamasıyla ilgili her kesime sesleniyoruz. Türkiye’nin onlarca yıllık hukuk birikimi yok ediliyor.
Darbe dönemlerinde bile görülmeyen bir keyfilik söz konusu. O dönemlere toplum,
“Geçici, olağünüstü bir durum. Hukuku da böyle kullanırlar” deyip katlanmaya çalışıyordu.
Bugün ise her şey demokrasi içinde gösterilip hukukuna uyduruluyor.
18 Şubat’ta mahkeme, tanıkları değil hukuku dinlememe kararı almıştır.
Böyle bir durumda 11 Mart’ta yapılacak 277. duruşmadan ne beklenebilir?
Hukuku beklemiyoruz ama halkı, tüm duyarlı insanları bekliyoruz.

cumhuriyet