12 Nisan 2020 gecesi Türkiye bir-iki saat süreliğine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun görevinden istifasını tartıştı. Sahneye beceriksizce konulan ve Cumhurbaşkanının istifayı kabul etmediğini açıklanmasıyla sona eren bu tiyatral gösteriyi, mevzuatımız açısından değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
İstifa sözlüklere göre tek taraflı irade beyanıdır. İstifa beyanında bulunan kişi iradesini bir kez açıklamış ise artık ilgililere hukuksal gereklerini yapmak düşmektedir. Ancak istifanın, özel hukukta ve kamu hukukunda farklı sonuçları olabilmektedir. Örneğin özel hukuka tabi bir işte çalışan işçi işinden istifa ettiğinde, bu istifa hemen sonuç doğurmaktadır. Kamu hukuku bakımından ise istifanın farklı şekilde sonuçları olabilmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre (m.20) “Devlet memurları, bu kanunda belirtilen esaslara göre memurluktan çekilebilirler.” Aynı Yasanın 94 ve 96. maddelerine göre memurluktan çekilme hemen sonuç doğurmayabilmektedir.
926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa göre ise (m.112) “Muvazzaf subay ve astsubaylar, subay ve astsubay naspedildikleri tarihten itibaren fiilen “onbeş” yıl” hizmet etmedikçe istifa edemezler.” 116. maddeye göre ise “Yükümlülüklerini bitirerek istifa etme hakkını kazananlar, istifalarını Ocak ve Şubat ayları içinde isteyebilirler.”
Özel yasaya tabi olan diğer kamu görevlileri bakımından da benzer düzenlemeler bulmak mümkündür.
Anayasa hukuku bakımından da istifa doğrudan sonuç yaratmayan bir işlem olarak düzenlenmiştir. Örneğin milletvekillerinin istifası kendiliğinden sonuç doğurmamaktadır.
Anayasanın 84. Maddesine göre, “İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.”
Bakanların durumuna gelince…
Bilindiği üzere Türkiye 2017 yılında kabul edilen Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş olup, 10.07.2018 tarihinden itibaren de fiilen bu sistemle yönetilmektedir. Bu sistemde Bakanlar Kurulu ortadan kaldırılmış, Cumhurbaşkanına ülkeyi tek başına yönetme yetkisi tanıyan bir “ucube” sisteme geçilmiş ve kendisine olağanüstü yetkiler tanınmıştır.
Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasanın 104. maddesine göre; “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir. Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.”
Anayasanın 106. Maddesine göre ise;
“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve görevden alınır.”
Görüldüğü üzere Anayasada bakanların istifası diye bir olasılık öngörülmemiş, tersine iki ayrı maddede, vurgulanırcasına bakanlar için “atanır ve görevden alınır” düzenlemesine yer verilmiştir. Devlet memurlarına, hatta silahlı kuvvetler personeline belli koşullarla tanınmış olan istifa (görevden çekilme) hakkı bakanlara tanınmamıştır.
Bakanlara istifa hakkının tanınmamış olmasını unutulmuş bir düzenleme olarak görmemek gerekir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, bakanların Cumhurbaşkanına adeta bir “emir eri” gibi bağlı olması istenilmiş, ayrıcalık olarak kendilerine, üst düzey bir memur olma statüsü verilmiştir. Bunun dışında bakanların bir özelliğinin ve inisiyatif kullanma yetkilerinin olmadığını görmek gerekiyor. İçişleri Bakanının istifası ile ilgili gelişmeler anayasal düzenlemenin bu şekilde olduğunu göstermiştir. Bir hafta önce sessiz sedasız görevden alınan “Ulaştırma Bakanını” da bu bağlamda anımsamak gerekiyor.
Elbette bir bakan istifa edebilir ve istifasını Cumhurbaşkanına sunabilir. Ancak istifa belgesi hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Eğer bir bakan istifa ettiğini açıklar ve istifasında ısrar ederse, bu nedenle göreve gitmez ya da görevinin gereklerini yerine getirmez ise o durumda da “görevden alınır”, dolayısıyla istifa etmiş olmaz.
İçinde bulunduğumuz sistemi, Fransa Kralı 14. Louis’nin “devlet benim” söylemi ile özdeş görmek gerekiyor. Cumhurbaşkanının bugünlerde unutmuş görünse de daha önceleri sıkça söylediği; “benim bakanım”, “benim valim” söyleminin sadece fiili durumu göstermediği, yasal durumu da yansıttığı böylece anlaşılmış oldu. Artık kamu görevlisi yerine cumhurbaşkanlığı görevlisi kavramını kabullenmemiz gerekiyor. Çünkü, “eski Cumhuriyet” yok. Yeni sistemde atananlar, sıfatları ne olursa olsun, birer görevli olarak, kendisini o makamda tutan güce hizmet etmeleri gerektiğini, istifaya dahi hakları olmadığını kavramış gözüküyorlar. Bu bakımdan, İçişleri Bakanının istifa mektubu, saklanması gereken önemli bir tarihsel belgedir.
Av. Dr. Başar YALTI