DÜN hayatımda ilk kez Bakırköy Adliyesi'nden içeri adım attım. Tutuklu gazeteci arkadaşımız Nedim Şener, hakkında açılmış bir başka davanın duruşmasına getirilecekti.



Milliyet muhabiri Şener, Ergenekon terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla 3 Mart'ta gözaltına alınmış, ardından 6 Mart'ta tutuklanarak Silivri Cezaevine'ne gönderilmişti. Tutuklanmasından bu yana tam 43 gün geçtikten sonra ilk kez cezaevinden dışarı çıkacaktı.

SANIK EŞİNE SARILINCA

Biraz erken gittiğim için duruşmanın yapılacağı 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nin önünde biraz zaman geçirdim. Bu arada kapıda asılı olan günlük duruşma listesini inceleme fırsatım da oldu.

Bu mahkemede dün toplam 29 ayrı dava görülecekti ve bunlardan 19'unda sanık gazetecilerdi. Dikkatimi çeken, bu davalardan 11'i Türk Ceza Kanunu'nun adli yargılamayı etkileme suçunu düzenleyen 288'inci maddesinden, 6'sı ise soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu düzenleyen 285'inci maddesinden açılmıştı. Nedim'inki TCK 285 kapsamındaydı.

Kısa zamanda kalabalık bir gazeteci topluluğu Nedim Şener'le dayanışma için duruşmanın yapılacağı salonun önündeki koridoru doldurdu. Meslekten olmayan ziyaretçiler de vardı. CHP İstanbul Milletvekili adayı Prof. Binnaz Toprak, Hakan Altınay ve Osman Kavala gibi aydınlar bu grup içinde dikkat çekiyordu.

Duruşma başlamadan önce ancak çok küçük bir grubun mahkeme salonuna alınabileceği söylendi. Ben içeri girebilen şanslılardan biriydim. Taş çatlasa 35 metrekereyi aşmayacak salona ayakta olanlar dahil 16 kadar izleyici ancak girebildi. Hâkim Rüveyde Çakmak Kaner, kapıyı açık tutarak koridorda bekleyenlerin de dışarıdan izleyebilmelerine imkân tanıdı.

Bakırköy Adliyesi'nde, tutuklular duruşmaya bir kapıyla doğrudan mahkeme salonuna açılan bina içindeki ayrı bir yoldan getiriliyor. Kapının açılıp jandarmalarla birlikte Nedim Şener'in içine girmesiyle birlikte ortalıkta bir hareketlenme oldu. Şener'in sanık sandalyesinin hemen arkasında oturan eşi Vecide'ye sarılması ve ikisinin de ağlamaya başlaması duygusal bir havanın salonu kaplamasına yol açtı.

HÂKİM BÜYÜTEÇ GETİRTTİ

Ardından davaya geçildi. Fakat herkes Nedim Şener'e bakıyor, göz teması kurarak, tebessüm ederek kendisiyle iletişim kurmaya çalışıyordu. Daha doğrusu herkesin bakışlarla konuştuğu bir ortamdı. Eşi Vecide, onun amcası Kemal Şengün ve Orhan Dink'le birlikte Şener'in hemen arkasında oturuyordu.

Şener, yaklaşık 6 hafta kadar cezaevinde kaldıktan sonra birden kendisini mahkeme salonunda eşinin, arkadaşlarının, meslektaşlarının hemen ortasında dokunma mesafesi içinde bulunca, duygularını kontrol etmekte ciddi zorlandı. Gözleri doldu, gözyaşlarını sildi... Yanımda oturan Uğur Dündar da sıkça elindeki mendille gözyaşlarını siliyordu.

Nedim Şener'in dünkü duruşması işte böyle bir duygu atmosferi altında başladı.

Kendisinin dün o salonda bulunmasının nedeni, geçen eylül ayında polis müdürü Hanefi Avcı'nın evine yapılan baskında bulunan silahlarla ilgili yaptığı bir haberdi. Baskın evdeki silahların ruhsatsız olduğu şeklinde kamuoyuna yansımış, Şener ise silahların ruhsatlı olduğunu kanıtlayan arama tutanağını haberleştirmişti. Milliyet, bu tutanağın bir fotokopisini de yayımlanmıştı.

Savcıya göre, bu haber ve belgenin yayımlanmış olması TCK 285'inci maddesinin ihlalini oluşturuyordu. Şener'in avukatı Şehnaz Yüzer, belgenin kupürünün gazete çok küçültülerek yayımlandığını, dolayısıyla okunamayacağını söyledi. Hâkim, bunun üzerine mübaşirden bir büyüteç istedi ve haberin çıktığı sayfadaki haberi getirilen büyüteçle inceledi.

Nedim Şener, kendisinin gerçeğin ortaya çıkarılmasını hedeflediğini, gizliliği ihlal gibi bir kastının olmadığını söyledi. Hâkim, avukatların savunmasının ardından duruşmanın 31 Mayıs tarihine ertelenmesine karar verdi.

GAZETECİLERE REVA GÖRÜLEN

Jandarmalar tarafından salondan dışarı çıkarıldığı sırada bir-iki meslektaşımla birlikte Nedim Şener'i yanaklarından öpme imkânımız da oldu.

Adliye binasının dışına çıktığımızda kuvvetli bir yağmur yağıyordu. Genç gazeteci arkadaşlarım hazırladıkları basın açıklamasını benim okumamı istedi. Açıklamaya “Bugün burada toplanmamızın bize anlattığı bir gerçek var” diyerek kendi yorumumla girdim ve ekledim:

“2011 yılında gazetecilere ve gazeteciliğe reva görülen mekânlar cezaevleri ve adliye koridorlarıdır...”


- - - -