Borçlunun Zarar Verme Kastı ile Yaptığı Tasarrufların İptali Davasında İspat Faaliyeti Nasıl Gerçekleştirilir?
İcra ve İflas Kanunu’nun 280. maddesinin kenar başlığı Zarar Verme Kastından Dolayı İptal olup madde gereğince malvarlığı borçlarını karşılamaya yetmeyen borçlunun alacaklıların zararına yapmış olduğu tasarrufların iptale tabi olduğunu düzenlemektedir. Maddeye göre borçlu, borçlarını ödeyemediği dönemde alacaklarına zarar vermek amacıyla, kendisinin mali durumunu ve bu amacını bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi ile gerçekleştirdiği tasarruflar iptal edilebilir. Kanun maddesinin ikinci fıkrasına göre ise borçlunun belirli derecedeki yakınlarının borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bildiği kabul edilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise bir başka karine kabul edilmiştir. Buna göre ticari işletmenin veya işyerinde mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde zarar verme kastı ile hareket ettiği kabul olunur. Kanunun ikinci ve üçüncü fıkrasında getirilen karinelerin aksinin nasıl ispat edileceği de yine aynı madde tarafından düzenlenmiştir.
Borçlu tarafından gerçekleştirilen tasarrufun Kanunun 280. maddesi gereğince iptal edilebilmesi için davacı alacaklının maddede gösterilen koşul vakıaların hepsini ispat etmesi gerekir. Bunlar sırasıyla;
- Borçlunun malvarlığının borçlarını karşılamaya yetmemesi,
- Borçlunun zarar verme kastı ile hareket etmesi,
- Üçüncü kişinin borçlunun hem mali durumunu hem borçlunun zarar verme kastını bildiği veya bilmesi gerektiğidir.
- Borçlunun Mali Durumu ve Alacaklılara Zarar Verme Kastı Açısından İspata İlişkin Açıklamalar
Davacı alacaklının ortaya koyması gereken ilk vakıa borçlunun malvarlığının borçlarını karşılamadığıdır. Yargıtay uygulamasında bu konuda ayrıca bir araştırma yapılmamaktadır.
[1] Davacı alacaklının ibraz edeceği aciz vesikası borçlunun mali durumunun borçlarını karşılamaya yetmediğine ilişkin önemli bir emare teşkil eder.
Davacı alacaklının borçlu yönünden ispat yükü altında olduğu bir diğer husus borçlunun dava konusu tasarrufu alacaklılara zarar verme kastı ile yapmış olduğudur. Borçlunun tasarrufu gerçekleştirirken alacaklılara zarar vermeye yönelmiş bir kastı bulunup bulunmadığının ispatı kolay değildir. Kast, borçlu açısından içsel bir mesele olduğundan doğrudan ortaya koyulması çoğu zaman mümkün değildir. Bu sebeple davacı alacaklı borçlunun kastını gösterebilecek emarelerden yararlanacaktır. Bu emareleri tek tek belirlemek mümkün değildir. Dava konusu olan somut olay açısından hangi emarelerin borçlunun kastını ispatladığı ayrı ayrı hâkim tarafından değerlendirilecektir.
Borçlunun zarar verme kastı değerlendirilirken davacı alacaklının tasarrufun kendisine zarar vermek amacıyla gerçekleştiğini ispatlaması gerekmez.[2] Davacı alacaklının borçlunun genel anlamda alacaklılarına zarar verme kastı ile hareket ettiğini ortaya koyması yeterlidir.
İİK.’nun 280. maddesine göre açılan davalarda Yargıtay değerlendirme yaparken hayatın olağan akışına uygunluk kavramına yer vermektedir.[3]Borçlunun dava konusu tasarrufu gerçekleştirmesi hayatın olağan akışına aykırı bir durum ise davacı alacaklı lehine bir fiili karine oluşur. Fiili karineler tecrübe kurallarından oluşur. Davacı alacaklı tarafından iptali talep edilen tasarrufun borçlunun gerçekleştirmesinin tecrübe kurallarına ters düştüğü ortaya koyulursa ve hâkim tarafından da yapılan değerlendirme ile bu kanaat elde edilirse davacı alacaklı bu fiili karineden yararlanmış olacaktır. Fiili karineden yararlanan davacı alacaklı iddiasını ispat etmiş sayılır. Bu karinenin aksini davalı borçlu ve üçüncü kişi ispat edecektir.[4]
Bölge Adliye Mahkemesinin bir kararına[5] konu olan olayda davacı alacaklı banka tarafından borçlunun üçüncü kişiye bir bono vermek suretiyle kendisine karşı muvazaalı bir icra takibi başlatılmasını sağladığını ve maaş haczi yapıldığını ve maaşı üzerine konulan 1. Sıra haciz işlemine ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir. Davalı üçüncü kişi borçlunun borcunu ödemesi için kendisine kredi çektiğini bu işleme karşılık borçlunun kendisine bono verdiğini ileri sürmüştür. Yerel Mahkemece davalılar arasındaki borç ilişkisinin muvazaalı olduğu tüm şüphelerden uzak bir delille ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir. Ancak istinaf mahkemesince dosya kapsamındaki iddialar, savunmalar ve deliller hayatın olağan akışı kavramına göre değerlendirilmiş ve bononun her zaman düzenlenebilecek bir belge olduğu, davalıların bu bononun gerçek bir borç ilişkisinden kaynaklandığını gerçek ve inandırıcı delillerle ispat edemediği, bir kimsenin borç vermek için kredi çekmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalıların tanıdık olması nedeniyle davalı 3.kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle yerel mahkeme kararı yerinde görülmemiş ve karar kaldırılmıştır.
- Üçüncü Kişinin Borçlunun Mali Durumu ve Alacaklılara Zarar Verme Kastını Bildiği veya Bilmesi Gerektiği Vakıaları Açısından İspata İlişkin Açıklama
Üçüncü kişinin kötü niyetli olduğunun kabulü için borçlu ile tasarrufu gerçekleştirdiği zaman borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bilmesi gerekir. Üçüncü kişinin tasarruf tarihinden sonraki bir tarihte bu durumu öğrenmesi ispat açısından önemli değildir.[6]
- İİK 280’de Yer Alan Karineler ve Karinelerin Aksini İspat
İİK.’nun 280. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında düzenlenen kanuni karineler ile üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bildiği varsayılan durumlar düzenlenmiştir. Bunlar üçüncü kişinin borçlunun maddede sayılan belirli derecede yakınlarından biri olması ve ticari işletmenin veya işyerinde mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden kişi olmasıdır.
Borçlunun tasarrufu gerçekleştirdiği üçüncü kişi kendisinin karısı/kocası, alt veya üst soyu, üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısımı ise ya da evlatlığı veya evlat edineni ise alacaklı bu yakınlığı ispat etmekle İİK.’nun 280/1 de yer alan ispat yükünden kurtulmuş olur. Burada İİK.’nun 279. maddesinin son fıkrasına atıf yapılmıştır. Bu hüküm gereğince üçüncü kişi borçlunun mali durumunu bilmediğini ispat etmelidir.
Doktrinde bir görüşe göre, burada karine sonucunun yani mali durumun bilindiği kabulünün bertaraf edilmesi için kanun belli yollar göstererek hoşgörülü davranmıştır ve kesinliği sınırlı bir kesin kanuni karine mevcuttur.[7] Ancak kanaatimce; kesin bir kanuni karine değil, aksi ispatlanabilir adi bir kanuni karine mevcuttur. İİK.’nun 279. maddesinin son fıkrasına yapılan atıfla istenen karine sonucunun yani borçlunun mali durumunu bilme olayının aksini ispat faaliyetidir. Kesin kanuni karinelerde karine sonucu kesin kabul edildiğinden böyle bir ispat faaliyeti söz konusu olamaz.
Üçüncü kişi borçlunun maddede yazılı akrabalarından olmamakla beraber yine de yakınlığı[8] var ise bu durumda kanuni karine geçerli olmasa bile somut olayın durumuna göre borçlu ile üçüncü kişinin yakınlığı iptal sebebinin ispatlanması açısından bir emare teşkil edebilir. Davacı alacaklı borçlu ve üçüncü kişinin yakınlığını veya bağını ispatlayarak, hayatın olağan akışına göre üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını bilmesi gerektiğini ortaya koyabilir. Yargıtay’a göre borçlu ile üçüncü kişinin ticari ilişkisinin olması[9], eskiden ticari ortaklığı olması ve aynı mesleği icra etmeleri[10], işçi-işveren ilişkisi bulunması[11], ya da borçlunun kredi kullandığı banka olması[12], üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğunu göstermektedir.
İİK.’nun 280. maddesinin son fıkrasına göre ticari işletmenin veya işyerinde mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde zarar verme kastı ile hareket ettiği kabul olunur. Kanun koyucu karineyi düzenledikten sonra üçüncü kişinin bu karinenin aksini nasıl ispat edeceğini de düzenlemiştir. Buna göre üçüncü kişi iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların öğrenmesini sağlayacak uygun vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütebilir.
İİK 280 üçüncü kişilerin karinelerin aksini nasıl ispat edeceğini göstermiştir. Üçüncü kişiler kanun maddesinde yer alan koşul vakıaları ispat ederek tasarrufun iptal edilmesi sonucundan kurtulabilirler. Üçüncü kişiler ispat faaliyetini İİK 281/1 gereği tüm delillerle gerçekleştirebilir.
[1]Güray Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, On İki Levha, İstanbul, 1. Baskı, Mart 2017,s.62.
[2]Erdönmez, a.e., s.153.
[3] 17. HD. T.26.03.2013, E.2012/7090, K.2013/4175 17. HD. T.21.01.2008, E.2007/5456, K.2008/174
[4]Yavuz Alangoya, “Senede Karşı Senetle İspat Kuralı ve Hayatın Olağan Akışı Kavramı”, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, s.521 vd.; [4] İdil Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, Yetkin Yayınları, Ankara, 2015,s.88; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s.322-323. (Erdönmez, a.e., s.167’den naklen)
[5] Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3.HD, E.2018/334, K.2018/325, T.20.03.2018
[6]Erdönmez, a.e., s.180.
[7] Bilge Umar/ Ejder Yılmaz, İspat Yükü, İstanbul, 1980, s.175.
[8]17. HD. T.26.09.2018, E.2017/3902, K.2018/8266
[9] 17.HD. T.27.06.2018, E.2017/1597, K.2018/6431; 17.HD. T.08.07.2005, E.2005/4140, K.2005/4129
[10] 17. HD. T.11.09.2014, E.2013/2037, K.2014/11439
[11]17. HD. T.07.06.2010, E.2010/4656, K.2010/5233
[12]HGK, T.11.04.2001, E.2001/15-339, K.2001/352