Demokrasinin karnıyarıklı tarifi

İnsanoğlu toplu yaşamaya başladı başlayalı şu “yönetme” işini tam çözebilmiş değil anlaşılan.
“Nereden belli?” diyeceksiniz doğal olarak.
Şu “en gelişmiş yönetim biçimi” denen “demokrasi”den bile şikayet edildiğinden dolayı tabii…
Ne diyorlar bilenler:
“Kötüler içinde en az kötü olanıdır demokrasi”
Yani “iyisi” bile değil.

Peki bu nasıl iştir ki, milyarlarca insanın binlerce yıldır tartıştığı, “aman yönetim konusunda hepimiz için iyi bir yol bulalım” dediği ve her türlüsünü denediği halde hala bir memnuniyetsizliktir gidiyor?

“Demokrasi” halkın iradesinin geçerli olduğu, ilk sözü de son sözü de onun söylediği yönetim biçimi değil mi kitaplardan okuduğumuza göre?
-Kimin idaresi?
-Halkın idaresi.
-Peki kim memnun değil?
-Halk
-Kim diyor bunu?
-Halkın çıkarını, refahını gözettiğini ileri sürenler !
-İyi de, halkın kendisinin itiraz etmediği bir yönetime, niye onlar adına başkaları “yaramaz kardeşim” diyor?
-Ne yapsınlar peki içlerine sinmiyorsa?
-Karışmasınlar, kendi işlerine baksınlar;
-Ama kendi başına da doğruyu seçemiyormuş halk!
-Yahu kardeşim yoksa sen demokrasi düşmanı falan mısın?
-Yoo, aksine tam demokratım.
-O zaman karışma millet ne istiyorsa ona karar verir, beğendiğini seçer!

Bu tartışma aşağı yukarı hep böyle gidiyor.
Hatta “Hiç dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” ya da “Okumuşla okumamışın oyu nasıl eşit olur” gibi itirazlar da var.
Kim haklı?
*
Günümüzde “demokrasi” halkın doğrudan kendisinin değil ama ahalinin kalabalıklığından dolayı olacak, onları temsil ettiği düşünülen(!) vekilleri(!) eliyle uygulanıyor değil mi?.

Modele göre o “Vekiller” memleket işlerinin konuşulduğu “Parlamento” yani “Konuşma mekanında” konuşup tartışıyorlar(!) ve birbirlerini olabildiğince ikna ediyor(!) veya edemiyorlar, ama sonunda konuyu oylayarak hangi görüşün(!) ağırlıkta olduğunu belirliyorlar.

O görüş de “milli irade” yani tüm halkın görüş ve kararı haline geliyor ve işte o demokrasi dediğimiz halkın idaresi de böylece gerçekleşmiş oluyor değil mi?

Peki bu işte hangi olumsuzluk var ki “bir yönetim biçimi” olarak “demokrasi” kötüler arasında en az kötü olanı olsun da en iyisi olmasın?
Yani demokrasi falan olmasın da tek adam mı karar versin her konuda?
Var mı bu anlatılan modelde bir mantık hatası?
*
Çok sıradan bir örnek olacak ama önce şunu düşünün;
Diyelim ki dışarıda bir yerde güzel bir yemek yediniz ve çok beğendiniz, sonra da aşçısından tarifini alıp kendiniz yapmaya kalktınız.

Ne olsun bu yemek?
Diyelim ki karnıyarık.
Tarifi elinize alıp başlıyorsunuz yapmaya:

“Altı tane yumuşak patlıcanı çizgili biçimde soyun ve suya yatırın” diyor; elinizde dört patlıcan iki de kabak var, sayıyı tutturmak için olacak o kadar deyip kabakları da aynı biçimde soyuyorsunuz.
Suda bekleyecek ya yarım saat, aceleniz var; olur olur deyip tutuyorsunuz usulen musluğun altına…

Bol yağda kızartacaksınız, eyvah evde yağ çok az, olanla biraz çevirtip sonra pişmemiştir diye bir kere de haşlıyorsunuz.
Soğanı kavurup pembeleşirken kıymayı ekleyeceksiniz demiş adam, ufak bir yanlışlık; önce kıymayı kavurup sonra soğanı ekliyorsunuz.

Bu kavurduklarınızla patlıcanların içini dolduracaksınız ama biraz iç arttı, ziyan mı edeceksiniz? Yanında pişer diye artan içi de dolmalık biberlere doldurup “hah” şimdi tamamdır diyor, kapağını kapatıyorsunuz.

Fazla detaya gerek yok sanırım.
Bir bakıyorsunuz ki bu sizinki, o tarifteki karnıyarık olmaktan çıkmış da artık imambayıldı mı desem, musakka mı, yoksa biber dolması mı?
Bir garip yemek.
Böyle de karnıyarık olur mu?

*
Böyle karnıyarık olmadığı gibi demokrasi de olmuyor.
Peki sorun tarifte mi uygulamada mı?

Ne varmış bizim uygulamada diyenler olacak tabii…
Bak bir kere bu “demokrasi” yemeği öyle her mutfakta pişirilemiyor. Yani seninki de tencere, senin de ocağın ocak ama altyapı zayıf.

Bu demokrasi modeli de öyle…
iyi hoş da, “ahali” alt akıldan üst akıldan her nerelerdense adeta efsunlaşmışçasına çağdışılığa takmışsa kafayı;
fakir fukara bırakılmışlar aç kalmamak için çoğu zaman “ her zaman haklıdır” demek zorunda kalmışsa; öyle kolay kolay demokrasi kitabının yazdığı özgür iradeden bahsedilemiyor. Nitekim az gelişmiş ülkelerde, örneğin Ortadoğu’da, Afrika'da bu işler büyük bir sıkıntı.
Yani daha baştan eldeki malzeme işin tadını kaçırıyor.

İkincisi, patlıcanlarla kabakları aynı yemeğe koyarsan olmuyor.
O “vekil” dediklerin her zaman senin vekilin değil, daha çok kendilerini seçenin vekili.
Biz seçiyoruz diyorsun ama, bak sen parmağını kaldırdığında seksen milyonda bir oysun, adam parmağını kaldırdığında “hiç aklından geçmeyen” birisi vekil.
Söylesene, demokrasi gemisinin yelkenleri hangi tarafın rüzgarına göre yol alır?

Üçüncüsü, bu seçilmişlerin “parla-mento” denen yerde memleket konularını ciddi ciddi masaya yatırdıklarını düşünüyorsun değil mi?
Bak başta o İtalyanların “parla” dediği “konuş” lafı var ya; harfini bile değiştirmesen bizle “parla” denince mana değişiyor, adam ne kadar parlarsa o kadar parlamenter sayılıyor.
Masaya yatırılana gelince, yatırılan da vardır ama çok ciddi konular olunca izliyorsundur, yatırmaktan çok üzerinde geziniliyor masanın.

Dördüncüsü “oy-lama”.
Sen şimdi her müzakereden sonra heyecanlanıyorsun değil mi? “dur bakalım kaç kişi iktidarın kaç kişi muhalefetin dediğine oy verecek diye…
İsteyenle elbisesine bahse gir, korkma… Bu işin sonucu birkaç hasta, yurt dışında ya da küskün dışında daha mazbatalar verildiği gün, bütün dönem için bellidir.
Seçimden kaç kişi çıkmışsa, hemen her yasa tasarısında kabul edenlerin sayısı da bellidir muhalif kalanların da.

Geriye ne kaldı “demokrasi”nin tanımından?
“Ama şeklen de olsa her şeye tek adam karar vermiyor hiç olmazsa” diyeceksin değil mi?

Haydi öyle olsun diyeceğim deyip itiraz etmeyeceğim ama, bu demokrasi yemeği de hiçbir zaman o tarifindeki lezzette pişmiyor ki bizim memlekette be kardeşim…
Karnıyarık olacak diye niyetleniyorsun, ya musakka ya imambayıldı gibi oluyor mesela.
Hiç mi olmaz yani?
Vallahi eskiler "Sabırla, koruk helva olur" falan diye söylerler ama...