Gazetelerde okur, televizyonlarda izlersiniz:
“Unutkan halkımız bankalarda yine şu kadar milyon lirayı unuttu!”
Bu yıl da aynı “haber”
Bu seferki 115 milyon lira…
Eski parayla 115 trilyon lira.
Hani zenginin parası züğürdün çenesini yorar derler ya; asıl derdi bir biçimde halkın çenesini yormak olan kimi medya da her sene tekrarlanan bu “müthiş unutkanlık” haberini çıkarır çıkarır insanların gözüne sokar.
“Varsıl” olan insanlar buna  gülüp geçer ve belki “olacak o kadar” da der ama;  parasını gıdım gıdım hesaplaması gereken yoksul kesimi “Vay be der, bazılarında da öyle paralar var ki aradan on yıl geçiyor da adam gidip bankadan almıyor ya da sormuyor bile o parayı”.
*
Oysa olay hiç de göründüğü gibi değil.
Önce “mevzuat”tan, yani bu işi düzenleyen kanundan başlayalım.
“411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun 62. Maddesi diyor ki:
“Bankalar nezdindeki mevduat, katılım fonu, emanet ve alacaklardan hak sahibinin en son talebi, işlemi ve herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayanlar zaman aşımına tabidir”

Demek ki böyle bir “unutkanlık durumunun” olması için bir kimsenin herhangi bir bankaya para yatırması ya da adına para yatırıldığından bilgisi olması gerekir.
Sonra da gerçekten 10 yıl boyunca bu para ile ilgilenmemesi.
Yani üzerine para yatırmaması, çekmemesi, vadeli yapıp vadelerini yenilememesi, bu hesap ile ilgili herhangi bir bankacılık işlemi yapmaması falan….

Böyle bir unutkanlığa hayatta ne kadar raslanır bilemiyoruz ama, “unutkanlık” diye anlatılan bu işin, aslında unutkanlığa bağlanamayacak tarafı daha ağır basıyor.
İsterseniz bu halleri bazı örnek olaylardan giderek açıklayalım da konu pek fazla mevzuata boğulmasın.

Bir kere artık banka işlemlerinin yoğun bir biçimde internet üzerinden yapıldığı bu dönemde hesapta para unutma, gidip alamama gibi durumlar hayli azalmış olmalı.
Bankada hesabı olan, internet kullanan herkes bilir ki; en azından reklam olsun, müşteriler yeni ürünleri de talep etsin diye bankalar sık sık ararlar kendilerini.
İkincisi, hangi bankada kaç paranız olduğunu o bankanın sitesine girip internet üzerinden bile görebiliyorsunuz.

Herkes yapar mı bunu?
Yapmaz ya da yapamaz ama, şimdi vereceğimiz diğer örnekler yanında bu durumdakilerin payı hayli düşük olmalı.

Bankalarda kalan ve onuncu yılın sonunda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na yani hazineye aktarılan paraların çoğu, başta “veraset” olayı olmak üzere başka nedenlerden dolayı ortaya çıkıyor ve “unutuldu” denen şey aslında unutmaktan çok “ulaşamamak” “Ulaşma zorlukları” ve bilgisi olmamak gibi durumlardır.

Neden unutulmak değil?
Çünkü bir insanın bankadaki parasını unutmaması için öncelikle onu “hatırlayabilecek” durumda olması gerekir değil mi?
Peki, herhangi bir biçimde hayatını kaybeden birinin unutkanlığından, bankadaki parasını neden hatırlayamadığından  söz edilebilir mi?
Edilemez.

Peki adam hayatını kaybetti, mirasçıları için “unuttular” denebilir mi?
Bilgileri yoksa onlara da denemez.
O halde şimdi “unutuldu” denen paraların her şeyden önce sahibi ya da hak sahibi tarafından “bilinir” durumda olması gerekir.

Malum, bankadaki para çoğu zaman insanların pek kimseyi bilgilendirmediği, kendine sakladığı bir konudur.
Gelip alınmayan para için bankalar da “sen neden gelip almıyorsun” diye haber göndermezler.

Şimdi diyelim ki bir ailede eşlerden birinin yüklü bir banka hesabı var ama koca kadına bundan hiç söz etmiyor ve bir gün hayatını kaybediyor.
Düşünelim bakalım bu durumda ölenin mevduatı olduğunu bilmeyen ve bütün bankaları araştırmak gibi bir işe girmeyen bir mirasçı bu parayı öğrenip bankadan çekebilir mi?
Banka ölüm haberini duyup sağ kalan eşe “gel burada paran var” gibi bir duyuruda bulunur mu?
Bulunmaz.
Dolayısıyla hak sahibinin bundan “bilgisi” olamaz.

Diyelim ki uzak bir akraba vefat etti, sizden başka mirasçısı da yok. Bırakın bankada parası olup olmadığını, daha önce yüzünü bile görmediğiniz akrabanızdan size de bir miktar para kaldığını bilebilir misiniz?
Bilemezsiniz.

Diyelim ki bir yakınınız vefat etti, diğer sekiz kişiyle birlikte mirasçı oldunuz.
Her şeyden bilginiz de var ama -gayrımenkul gibi kayda değer başka bir servet unsuru yoksa- sadece bu parayı alabilmeniz için önce bir veraset ilamı çıkartıp bankaya gidecek, oradan aldığınız yazıyla vergi dairesine gidip veraset beyannamesi verecek, bu beyannameden sonra yine vergi dairesinden alacağınız yazıyla bankaya başvuracaksınız.

İş burada bitmiyor biliyor musunuz!
Bütün bunlara rağmen banka bu parayı ödemek için dokuz varisin de aynı anda bankaya gelmesini istiyor. Çünkü bankadaki para bizim medeni hukukumuza göre “elbirliği” ile çekilebiliyor. Yani “paylı” olmadığı için herkes gidip kendi payını alamıyor.

Haydi bir zorluktan daha söz edelim:
Diyelim ki dokuz varisten beşi topluca bankaya gitmeye razı, üç kişinin de Noterden “bu konudaki, özel” vekaletnamesini aldılar ama dokuzuncu varis ölenle ya da diğerleri ile kavgalı ve “Ben ne giderim ne parayı alırım” diyor.
Ne yapmanız gerekiyor biliyor musunuz?
Bu konuda bir dava açıp mahkemenin o parayı “paylı” hale getirmesini isteyeceksiniz.

Veraset beyannamesi düzenlemesi için muhasebeciye, dava açması için Avukata, vekaletnameler için Noter’e, bütün bunları anlatmak ve insanları bir araya getirmek için de birkaç varislerin bulunduğu şehirlere doğru birkaç yolculuğa para ödemeniz gerekiyorsa; şimdi söyleyin bakalım peşine düştüğünüz halde “unutulmuşlar” arasında kalmasına razı olacağınız para en azından kaç lira olmalı ki siz de unutmayıp alasınız, “Unutmadım” diyebilesiniz?

Ne diyorsunuz bu duruma?
Şimdi bu paralar gerçekten unutulan paralar mı yoksa mevzuatın ve hayatın akışının “unut gitsin” dediği paralar mı?