İşçinin kıdem tazminatı hakkını işverenine müjdelemek
Hadi yine iyisiniz “İşçi sınıfı”
Yani “Çalışanlar”
Adına işçi denmese de, uzun çalışma yıllarının karşılığında işvereninden “kıdem tazminatı” alan ya da alması gerekenler…
Hükümet, bunca sıkıntısı arasında sizin yıllardır beklentiniz olan (!) ve hiçbir hükümetin yapmaya cesaret edemediği bir hamleyi yaparak kıdem tazminatı sorununu çözecekmiş.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bu müjdeyi(!) Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜMSİAD) genel merkezinde düzenlenen "Çalışma Hayatında Milli Seferberlik Projesi” toplantısında vermiş.
Gerçi “çalışanların çıkarı” ile ilgili bir iyileştirmenin doğrudan işçilere değil de, gidip sanayici ve işadamı derneğinde, işadamlarına müjdelenmesinde ufaktan bir terslik var ama olsun.
Diyelim ki adresi şaşırdı da işçiye vereceği müjdeyi patronuna verdi.
Olsun, orada da söylense laf döner dolaşır lazım gelen yere ulaşır.
“Dil sürçmesi” derler hani, bu da alt tarafı “mekan sürçmesi” olabilir.
Siz bunun nerede ve kime söylendiğine takılmayın; neyin söylendiğine bakın.
Bizde anayasal rejim hakkındaki açıklamalar bile hukukçulara değil de muhtarlara yapılmıyor mu?
Dolayısıyla her yerde olabilir.
*
Mesela “küresel konjonktür” yani dışarılarda esen havalar uygun olabilseydi bu müjde Dünya Bankası, IMF, ya da OECD’de yapılan bir toplantıda falan da söylenebilirdi.
Zaten onlar da “çalışanlar için yapılacak” bu güzelliklerin bir an önce yaşama geçirilmesini istemiyorlar mıydı?
Kim bilir ne kadar sevinirlerdi…
-Ne diyormuş mesela Dünya Bankası?
Dünya Gazetesi 1 Mart 2008’de yazmış: 
“Dünya Bankası Türkiye gibi ülkelere, yatırım ve istihdam artışı için kıdem tazminatı müessesesini terk ederek işsizlik sigortasına geçmesini önermektedir”.
-Ne diyormuş IMF?
Milliyet Gazetesi 17 Ekim 2006’da yazmış:
“IMF Türkiye’de işten çıkarmanın kolaylaştırılmasını istiyor. Bunun için de kıdem tazminatının azaltılması gerektiğine işaret ediyor”
-Ne diyormuş OECD?
18 Ekim 2006’da Milliyet Gazetesi yazmış:
“OECD Türkiye Raporu’nda acı reçete önerisi geldi. Raporda asgari ücretin düşürülmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve kıdem tazminatlarının kaldırılması isteniyor”
Hem de gördüğünüz gibi kaç yıllar öncesinden bu yana gelen bir büyük sevda…
Yani anlaşılıyor ki, Sayın Bakan’ın bu günlerde işçi sınıfına müjdelediği(!) olay aslında küresel sermayenin de yıllardır “hiç aklından çıkaramadığı” bir konu.
Ve çalışanlara yapılacak bu iyiliklerden en başta onlar “ziyadesiyle” mutlu olacaklar.
Eee, pek çok hükümet yapalım istedi olmadı. Siyasi endişeler bir türlü şu çalışanları sevindirmeye imkân vermedi. 
Demek ki bu hayırlı iş “pek yakında” bunlara nasip olacakmış.
Zaten ne deniyor? 
“Onlar konuşur, bizim parti yapar!”
Sadece “yabancılar” mı bu hayırlı(!) düzenlemeyi bekleyenler?
Değil tabii. 
Zaten müjde(!)nin doğrudan bizdeki bir sanayici ve işadamları derneğinde verilmesi de buna işaret etmiyor mu?
Tabii ki yabancıları ve irili ufaklısı yanında; TİSK, TOBB ve TÜSİAD da seviniyor.
Neticede sermaye hareketleri için “içerisi-dışarısı” ayrımı yapılabilir mi?
*
Bu girişten sonra gelelim işin özüne…
Birincisinin ne olduğunu ünlü para babası Soros” söylemişti; ne olduğunu bilen bilir, bilmeyen araştırır öğrenir. 
Adam haklı da çıktı nitekim.
Türkiye’nin ikinci önemli ürünü “ucuz işçilik”tir.
Gerçi dünyada bu kadar açlık, bu kadar işsizlik varken neden Uzakdoğu, Afrika, diğer açlar falan değil de “biz” diye de düşünülebilir ama; pazarlara yakınlığı, kanaatkarlığı ve çalışkanlığı dolayısıyla bizim çalışanlarımızın onlardan daha fazla rağbet gördüğü aşikar.
Küresel yatırımcısınız…
Diyelim ki Türkiye’den ucuz hammadde alacaksınız. 
Diyelim ki Türkiye’de yatırım yaptınız, devasa işletmeleriniz var, burada üretim yapıyorsunuz.
Her şey iyi de, “şu işçilik maliyetleri” biraz daha düşük olsa ve “kazancımız daha artsa” demez misiniz?
Dersiniz tabii…
Çünkü küresel ticarette ilgi alanınıza giren bölgelerde “haklar” dolayısıyla işçilik maliyetlerinin yüksekliği “zarar”, bu maliyetlerin düşürülmesi daha fazla “kar” getirir.
Adama sunmuşsunuz piyasanızı, satmışsınız devasa işletmelerinizi özelleştirme-güzelleştirme derken;
İş buraya kadar güzel…
Tamam, adama sundunuz bu imkânları “al çalıştır mal senin” dediniz ama ya “işçilik” ne olacak?
Boş durmayıp boşa mı çalışacak?
Daha iyi anlaşılsın diye örneklendirelim; 
Diyelim ki size falan ülkedeki en büyük sanayi yatırımını çok “hesaplı” bir fiyata verdiler.
Alırsınız almasına da, “Peki ben burayı işletince işçilikler kaç para?” diye sormaz mısınız?
Sormak zorundasınız, çünkü orayı size bedava da verseler, işçiliğe yapacağınız ödeme belirler bu işten kazanıp kazanmayacağınızı.
Kazanmanız ya da daha fazla kazanmanız için o ülkede işçilik maliyetlerinin de aşağıya çekilmesinden yana olur gönlünüz değil mi?
Nasıl mesela?
Çok yolu var tabii.
Hemen aklımıza gelenleri sayalım:
-Üçer beşer çocuk yapın dersiniz nüfusu arttırırsınız. Bu iş uzun dönemde sonuç verir ama sonuçta yatırımlar sabit, nüfus yüksek olunca ücretler yapısal olarak düşer.
-O kadar bekleyemezseniz, çevre ülkelerden göç alırsınız, işsiz sayınız katmerlenir, gelenler en beğenilmeyen işlere bile talip olsalar onlar yerli işçinin işine ortak oldukları için ücretleri aşağıya çekerler.
-Daha da mı erken olsun?
Kıdem tazminatını kaldırır ya da üç otuz paraya indirirsiniz; maliyetler yine düşer. Çünkü kıdem tazminatı on iki aylık bir çalışma döneminde on üçüncü maaştır ki genelde yüzde 7,7 falan eder. 
Bunu bir de geriye dönük yani geçmiş yıllara uygulatın; çok şey fark eder.
Sonuç:
Kıdem tazminatı, işveren açısından “işçilik maliyeti”dir.
Küreseli, yerlisi, büyüğü, bunun düşürülmesini ister. 
Liberal(!) yani sermayeye göz kırpan siyaset her zaman bunu bir şekilde düşürüp “bak biz yaptık” demek ve bu işten sevineceklere şirin görünmek ister.
Ama ne var ki, bu günlük siyasette “sıkıntılı” bir durumdur ve bu güne kadar çok denenmesine, defalarca niyetlenilmesine karşın yapılamamıştır.
Çünkü, ne kadar soslara bulayıp yedirilmek istense bile çalışanlar bu işin kendilerine neye mal olacağını bilirler.
Olağan dönemlerde göze alınacak bir iş değildir.
Nitekim, kıdem tazminatının budanarak maliyetlerin düşürülmesi için bu kadar istek ve niyete karşın, son seçimlerden sonra iktidar asgari ücreti arttırmak zorunda bırakılmıştır. 
Siyaseten pratiğinden bakıldığında, bu işin ancak “ben yaptım” oldu ile bir anda yapılabileceği açıktır.
Olabilir mi?
Oyun büyük ve oyuncuları güçlü. 
Ama her durumda bizdeki siyasetin önümüzdeki günlerde alacağı şekle bağlı olabilirliği şüphesiz.
Şimdiden “olacak” demek, bir yerlerde ve bir yerlere müjdeler vermek; ya “laf olsun” kabilinden bir sözdür ya da son zamanlarda ünlenen bir deyimle “kasaptaki ete soğan doğramak”.