Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TTSİS) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş açıklamış:
- “Sektörde iki milyon çalışan var, bunun bir milyonunun kayıt dışı olduğu tahmin ediliyor”
- “Yüzde 10, yüzde 15 kârlar hiçbir yerde kalmadı. Borçla yaşıyoruz. Herkes borçlu yaşıyor şu anda…”
Hani eş dost arasındaki sohbetlerde değil ama medyada bir milyon kişilik bir “kayıtdışılık” ve dolayısıyla “yasadışılık” haberini görünce ne düşünürsünüz?
-Tekstil sektöründe yarı yarıya bir yasadışılığın, birilerinin tanımlamasıyla -hadi biz ona kibarca etik dışı diyelim-, yaygın bir etik dışılık olduğunu mu?
-Yoksa, bir toplumda bu kadar yoğun bir etik dışılık olamayacağına göre bu işlerde bir başka sorun olduğunu mu?
Ama neresinden bakarsanız bakın bu açıklamada milli ekonomimiz açısından asla gözardı edilemeyecek ve mutlaka nedeninin-niçininin araştırılması gereken bir “çarpıklık” var.
Öyle ya; Bir sektörün en önemli sözcülerinden biri nasıl olur da adeta kendi sektörünü ihbar edercesine “bizde yarı yarıya açıktan çalıştırma” yani; vergide, sigortada bir milyon kişilik bir kayıt dışılık tahmin ediliyor” diyebilir?
Haydi o öyle söyledi, peki o karşısındaki resmi otoriteler nasıl olur da “yaa öyle mi?, vah vah” dercesine hiç sesini çıkarmaz ve onlar da adeta -olacak o kadar- dercesine sus pus olurlar, bunu ahval-i adiyeden sayarlar?
Ne dersiniz?
Nasıl bir iş bu?
Hiç bir kanun devletinde, bir sağlıklı ekonomide böyle bir şey hiç tepki vermeden geçiştirilebilir mi?
Eğer ötedenberi hep geçiştiriliyorsa bunu nasıl tanımlamak uygun olur?
*
Gelin sayın başkanın söylediklerini biraz daha açalım:
1.Türkiye’de tekstil sanayiinin yarı yarıya “kayıt dışı” çalıştığı tahmin ediliyorsa, birbiri ile bağlantılı ya da bağlantısız bütün sektörlerde yaygın bir kayıt dışılık var demektir.
Çünkü bu sektördeki bir milyon kişilik bir kayıt dışılığın olması, buradaki sorunun sektördeki insanların yani tekstilci ahmedin, tekstilci mehmedin kişisel kusuru ya da açıktan kazanç merakından değil bir “genel sıkıntı”dan kaynaklandığının kabulünü, ama en azından bu endişe ile masaya yatırılmasını gerektirir.
2.Tekstil sanayiinde kayıt dışılık bir milyonun üzerinde tahmin ediliyorsa, bu rakam Türkiye’deki diğer sektörler de düşünüldüğünde kolayca birkaç kat fazlasıyla hesabedilmelidir..
3.Bardağın dolu tarafından bakılıp “ama kalanları da kayıt içidir” deniyorsa, kusura bakılmasın, bu yaygın kayıtdışılık eğer kişisel tercihlerden değil de bir genel nedenden kaynaklanıyorsa -ki öyle olduğu ortadadır- olaya iyimser bakanların “kayıt içi” deyip avundukları bordro rakamlarındaki kayıt içiliğin tek doğru tarafı, olsa olsa, kayıtlı çalışanların ücretlerinin ancak asgari ücret ya da buna yakın düzeylerde “gösterildiği”dir.
Yani tamamen bordro dışı çalışanlar yanında , yaygın biçimde “gerçek ücreti yüksek ama bordroda sadece asgari ücretten gösterilenler” de vardır. Dolayısıyla kayıt dışılığı bordrolardaki adam sayısı değil de “ödemeler” açısından düşünürsek, ücretlerdeki kayıt dışılık rakamı bu ifade edilenlerin çok çok üzerindedir.
4.Haydi bir adım daha ötesini söyleyelim: Diyelim ki tekstil dışındakilerle birlikte bu ekonomide çeşitli sektörlerde bir değil tam iki milyon kişi bordro dışı, bunun yanı sıra en azından bir milyon kişi de bordroda “görünüyor” ama orada yazılı ücretin iki katını alıyor.
Bu durumda ülkedeki “açıktan ücret ödemeleri” rakamı kolayca üç milyon kişilik ortalama ücrete denk gelmez mi?
5. “Evet gelir” diyorsanız, gelin bu çok ihtiyatlı rakamlarla, açıktan yapılan ödemelerin tüm ekonomide kaç paraya baliğ olduğunu hesaplamaya çalışalım:
O hesap: (3.000.000 ödeme X asgarisinden 2.500,- TL=) aylık 7.5 milyar, yıllık (7,5 X 12=) 90 milyar liradır.
6.Bir piyasada yılda 90 milyar lira “açıktan” ücret ödeniyorsa ve bu piyasada iyimser bir hesapla kazanç oranı ortalama yüzde 10 ise, açıktan maaş ödeyen işletmelerin bu 90 milyarı kazancından ayırıp işçisine ödeyebilmesi için tam (900 milyarlık açıktan satış yapması lazımdır ki, hiç kar etmese bile sırf bunun içinden o (900 milyar X %10=) 90 milyarı ayırıp ödeyebilmesi mümkün olabilsin.
Çünkü çalışana açıktan ödeme yapılabilmesi için matematik olarak; yapılan hasılat içerisinden o ödeme kadar bir paranın işletme kasasında kalması gerekir.
Şimdi bir de “peki bu kadar açıktan satış ve açıktan ücret ödemesi varsa ortadaki KDV, Gelir vergisi stopajı, sigorta primi kaybı ne boyuta varır, bir de onu hesaplamalı” diyeceksiniz ama şimdilik onu bir kenara koyun. Biz burada ona girmeyip sadece kayıtdışılığın ekonomideki boyutunu anlatmaya çalıştık.
7.Bu büyük kayıt dışılığa, bir başka açıdan “vergisiz-sigortasız istihdam ve üretime rağmen iş alemindeki durum nedir derseniz sıkıntı burada da büyük. Çünkü yukarıdaki demecinde sayın başkan “yüzde 10-15’lik kazançlar hiçbir yerde kalmadı, borçla yaşıyoruz” diyor...
Yani bu büyük ölçüde vergisiz-sigortasız çalıştırma, bu kadar KDV’siz satışa rağmen yine de battıklarını söylüyor. Demek ki bu koşullarda bile işin sürdürülebilirliği çok zor.
8.Gelelim işin kamusal tarafına.
Herkes bu konuda aynı fikirdedir ki; Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde sürekli açık veriliyor, bütçeler bu yükü taşıyamıyor, insanlar emekli olamıyor, olsa da kendilerini geçindirecek kadar para alamıyorlar.
Yani bu şartlarda ne özel sektör kazançlı ne devlet.
Neden peki?
9.Böyle bir ekonominin sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesi için tabii ki bu konuda söylenecek çok başka şeyler de var. Biz burada sadece “açıktan çalıştırma” olayını ele alıp onun ilk anda akla gelmeyen boyutlarını da anlatalım istedik…
10. Peki tablo bu ise sorun nerede? Bu aşamada ne yapılmalı?
Bizce buradaki sorun, istihdam yani adam çalıştırma dolayısıyla her düzeydeki ücretler üzerindeki vergi ve sigorta priminin, bu piyasanın “taşıyamayacağı ölçülerde” olduğu ve taşıyamayınca da, en azından batmamak için büyük ölçüde kayıtdışına kayılıyor olunmasıdır.
Böyle bir durum:
-Yasalara uyan işletmeleri -rekabet şansını kaybetmek bir yana- diğerlerine karşı büyük bir “istihdam” ve dolayısıyla “yüksek üretim maliyeti” ile karşı karşıya getirmektedir.
-Açıktan işlem yapanlar bu örtülü işlemleri dolayısıyla asla kurumlaşamamakta, resmileşememekte ve büyüyememektedirler.
-Çalışanların iş güvencesi kalmamakta, sosyal hakları olmamaktadır.
-Devlet, kayıtdışılık ve bordro üstü ödemeler dolayısıyla sosyal güvenlikte çaresiz kalmaktadır.
-Ülkede bu ölçüde bir kayıtdışılık olması dolayısıyla ekonomi ve piyasa ile ilgili istatistiklerin sağlıklı olabilmesi mümkün görülmemektedir. Sağlıklı veriler olmayınca, bu durum alınacak ekonomik kararların sağlığını etkilemektedir.
Kayıtdışı istihdam ve buna bağlı olarak oluşan kayıtdışı ekonomi, bütçe açıkları ve sosyal güvenlik hesaplarındaki dengesizliği -belki kısmen- gidermenin yolu, öncelikle istihdam yani basit anlatımla bordrolar üzerindeki vergi ve sigorta yüklerinin piyasada etkili olacak ölçülerde düşürülmesidir.
Vergi ve primlerin hissedilir biçimde düşürülmesi; önce istihdamı, sonra hasılatı ve kazancı kayda sokacak, ekonominin daha iyi gözlenerek kontrol altına alınabilmesine imkan sağlayacaktır.
Şimdi haklı olarak “Peki düşürelim ama buradaki vergi-sigorta primi geliri kaybı nereden karşılanacak” denecektir. Bizce bu sanıldığı kadar büyük bir sorun değil.
Çünkü açıktan istihdamda zaten sonuç sıfırdı. Oysa düşük oran ve primler söz konusu olduğunda, istihdamın kısa bir süre içerisinde kayda girmesiyle, o hiç ödenmeyen vergi ve primler belki önceki dönemden daha düşük düzeylerde salınacak ama daha yaygın olarak ödenmeye başlayacaktır.
Bu bu kadar basit mi?
Değil tabii… ama unutulmasın, kayıtdışılığın cazibesi ya da çözüm olarak görülmesindeki o "zaman zaman" ileri sürülen etik zaaflardan çok, piyasanın kaldıramadığı yüksek belirlenmiş oranların etkisi vardır ve bu etki sanıldığından çok daha büyüktür.
Bülent Soylan